Avrupa'daki Türk toplumunun yıllardır süregelen mücadelesi, kimlik arayışı, entegrasyon çabası ve en önemlisi Türkiye ile bağlarını koruma iradesi… Tüm bu başlıklar, Almanya'nın Bergkamen şehrinde UID Ruhr Bölgesi tarafından düzenlenen Halk Buluşmasında bir kez daha gün yüzüne çıktı. Bu satırları bir gazeteci olarak değil, sahada vatandaşlarımızın gözlerinin içine bakarak konuşmuş bir isim olarak yazıyorum. Çünkü oradaydım… O kalabalığın duygusunu birebir hissettim.
Kule Events'in ev sahipliği yaptığı program, uzun süredir görmediğim kadar güçlü bir katılıma sahne oldu. Gurbetin farklı kentlerinden gelen yüzlerce vatandaş, yalnızca bir politika konuşmasını izlemek için değil, "fark edilmek" için salonu doldurmuştu. Bunu en başından itibaren hissettim.
Soylu'nun katılımı: "Önceki dönem İçişleri Bakanı" olarak sahada verdiği güçlü mesaj
Programın ana konuşmacılarından biri, önceki dönem İçişleri Bakanı ve halen TBMM İçişleri Komisyonu Başkanı olan Süleyman Soylu idi. Soylu'nun diaspora konusundaki yaklaşımını yıllardır bilirim. Dinlerken yine aynı netlikte ve kararlılıkta konuştuğunu görmek beni şaşırtmadı.
Soylu'nun altını çizdiği kritik cümle şuydu:
"Avrupa'daki Türk toplumu, Türkiye'nin sadece yurtdışındaki vatandaşları değildir; bu ülkenin stratejik gücüdür."
Salonda bu söz büyük bir yankı buldu. Çünkü yıllardır ikinci sınıf hak muamelesi gören, zaman zaman ötekileştirilen, kimi dönem siyasi malzeme yapılan vatandaşların ihtiyacı olan şey tam olarak buydu: Türkiye'nin kendilerine sahip çıktığını görmek.
Her şeyden önce Soylu, "devlet unutmaz" mesajını güçlü bir dille verdi. Avrupa'daki Türklerin sosyal hayatta karşılaştığı zorluklardan kimlik mücadelesine, aile yapısındaki erozyondan artan yabancı düşmanlığına kadar birçok başlıkta yaptığı değerlendirmeler, vatandaşların yıllardır içlerinde biriktirdikleri hissiyatın birebir karşılığıydı.
Süleyman Soylu'nun önceki dönem İçişleri Bakanı kimliğiyle sahada bulunması, etkinliğe devlet nezdinde de ayrı bir anlam kattı.
Mustafa Şen: "Ar-Ge'den sorumlu AK Parti Genel Başkan Yardımcısı" olarak geleceğe ışık tutan vurgu
Etkinliğin diğer önemli konuşmacısı ise Ar-Ge'den sorumlu AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şen idi. Şen'in konuşmasında dikkat çeken nokta, geleceğe dönük perspektifiydi.
Şen, Avrupa'daki Türk gençlerinin yaşadığı kimlik bunalımını, dönüşen aile yapısını ve hızla değişen toplumsal refleksleri çok net analiz etti. Özellikle üçüncü nesil gençlerin yaşadığı yön arayışının, diaspora politikasının en kritik noktası olduğunun altını çizdi.
Bugün Avrupa'daki gençler, bir yanda yaşadıkları ülkenin entegrasyon baskısıyla, diğer yanda Türkiye'ye olan duygusal bağlarıyla çok yönlü bir kimlik mücadelesi veriyor. Mustafa Şen'in bu başlığı güçlü bir Ar-Ge perspektifiyle ele alması, salonda büyük bir karşılık buldu.
Benim için de önemli bir noktanın altını çizmiş oldu:
Diaspora politikası, artık yalnızca duygusal bir meseleden çıkmış; stratejik, bilimsel ve analiz temelli bir ulusal politika alanına dönüşmüş durumda.
Zafer Şahin'in medya uyarısı ve dezenformasyon gerçeği
Gazeteci-yazar Zafer Şahin'in konuşması ise daha çok medya, bilgi güvenliği ve küresel algı operasyonlarına odaklandı. Dünya artık savaşlarını cephede değil, ekranda veriyor. Dezenformasyon çağında yaşıyoruz ve bu çağda en çok yara alan topluluklardan biri de Avrupa'daki Türk toplumu.
Şahin'in tespiti oldukça yerindeydi:
"Bugün bilgi savaşlarının en keskin hedeflerinden biri Türk diasporasıdır."
Bu durumun farkında olunması, medya temsilcileri açısından olduğu kadar siyasetçiler ve sivil toplum için de büyük önem taşıyor.
TİGAD Genel Başkanı olarak sahadaydım: Medya ile diaspora arasındaki köprü güçleniyor
Etkinliğe bir davetli olarak katılmadım; aynı zamanda Türkiye İnternet Gazeteciliği Derneği (TİGAD) Genel Başkanı olarak oradaydım. Bu benim için sıradan bir katılım değildi. Avrupa'daki Türk toplumunun medya üzerinden yaşadığı sorunların, bilgiye erişimdeki engellerin ve dijital platformlarda ortaya çıkan manipülasyonların ilk elden tespiti açısından son derece kritik bir deneyimdi.
Salonda yaptığım görüşmeler, sohbetler ve birebir temaslar bana açık bir mesaj verdi:
"Avrupa'daki Türkler seslerinin Türkiye'de duyulmasını istiyor."
Bu ihtiyaç sadece haber alma değil, aynı zamanda duyulma ve temsil edilme ihtiyacıdır. Ben de TİGAD Başkanı olarak bu insanlara bir söz verdim:
Sahadaki gerçekleri olduğu gibi Türkiye'ye taşıyacağım.
Medya ile diaspora arasındaki bağı güçlendirmek için çalışacağım.
UID'in kurumsal gücü ve diaspora politikası
UID Genel Başkanı Kenan Arslan'ın salonda bulunması, teşkilatın bu buluşmaya verdiği önemin en somut göstergesiydi. UID, bugün yalnızca bir STK değil; Avrupa'daki Türk toplumunun sosyal, kültürel ve siyasal temsil gücünün kurumsal bir karşılığıdır.
UID Ruhr Bölge Başkanı Dursun Baş ve yönetimin organizasyon kabiliyeti ise ayrıca takdire değer. Yıllardır yapılan çalışmaların karşılığının sahada nasıl alındığını bu etkinlikte net bir biçimde gördüm.
En çarpıcı fotoğraf: Halkın ilgisi
Konuşmacılar elbette önemliydi; ancak asıl fotoğraf halkın ilgisindeydi. Avrupa'nın farklı şehirlerinden gelen yüzlerce vatandaş, salona yalnızca bir etkinlik izlemek için gelmedi. Kimisi derdini anlatmak için, kimisi Türkiye ile gönül bağının hâlâ dimdik ayakta olduğunu göstermek için oradaydı.
Bir gazeteci olarak en çok dikkatimi çeken şey ise şuydu:
İnsanlar artık siyasi tartışmalardan yorulmuş.
Kavga değil, muhataplık istiyorlar.
Görülmek istiyorlar.
Sonuç olarak, Bergkamen buluşması gönül köprüsünü daha da güçlendirdi
Tüm bu tabloya baktığımda, Bergkamen buluşmasının sadece bir toplantı olmadığını net biçimde söyleyebilirim. Bu buluşma, Türkiye ile Avrupa'daki Türk toplumu arasındaki gönül bağının hâlâ canlı olduğunu, hatta daha da güçlendiğini bir kez daha ortaya koydu.
Ben de bu köprüde kendi payıma düşeni yapmaya devam edeceğim.
Bir gazeteci olarak, bir dernek başkanı olarak, en önemlisi bir kalem emekçisi olarak…
Avrupa'daki Türk toplumunun sesi Türkiye'de daha gür çıkana kadar yazmaya, anlatmaya ve sahada olmaya devam edeceğim.









