Almula Merter Churm

Nejat İşler olayı üzerinden medya ve etik = Birbirimize saygı

27.09.2025 12:56
Haber Detay Image

Geçtiğimiz günlerde Nejat İşler'in bir mekândan çıkarken muhabirlerle yaşadığı gerilim sosyal medyada ve magazin sayfalarında geniş yankı buldu. Görüntülerde İşler'in röportaj vermek istemediğini açıkça belirttiği, muhabirlerinse soru sorma ısrarını sürdürdüğü, gerginliğin yükselmesiyle küfürlü sözlerin havada uçuştuğu görülüyor. Bazı kaynaklar oyuncunun alkollü olduğunu iddia etti; kimileri ise "yorgun, bunalmış ve özel alanını korumaya çalışan bir insan" yorumunu yaptı.

Ben bu olayı tekil bir magazin hadisesi olarak değil, basın özgürlüğü ile özel hayatın gizliliği arasındaki kadim gerilimin küçük bir yansıması olarak okumayı tercih ediyorum. Çünkü tablo tanıdık: Gece geç saat, flaşlar patlıyor, mikrofonlar uzanıyor, ünlü "istemiyorum" diyor, muhabir ısrar ediyor, ertesi gün "olaylı gece", "küfür krizi" gibi başlıklarla servis ediliyor.

Bu sahne bize bir kez daha şu soruları sorduruyor:

  • • Muhabir ne kadar ısrarcı olabilir?
  • • Taciz sınırı nerede başlar?
  • • Özel alan ve kamu alan arasındaki çizgi nerede çekilmeli?

Basın Özgürlüğü ile Özel Hayat Arasındaki Denge

Gazetecilik, demokratik toplumların gözbebeğidir. Halkın bilgi alma hakkı kutsaldır. Ancak bu kutsallık, kişilerin rızasını hiçe sayma hakkı vermez. Kişi "istemiyorum" dediğinde o sınır çekilmiş demektir. Hele ki gece yarısı, özel bir mekân çıkışı, alkollü veya yorgun bir hâl söz konusuysa, etik hassasiyet daha da büyür.

Bireyin "sessiz kalma" veya "cevap vermeme" hakkı en az gazetecinin "soru sorma" hakkı kadar önemlidir. Eğer basın özgürlüğü bir toplumun oksijeni ise, kişisel hak ve onur da o oksijenin filtresidir. Bu filtreyi yok saymak, sadece bireye değil gazeteciliğin kendisine zarar verir.

Magazin Kültürü ve Rekabet Baskısı

Bu tabloyu ortaya çıkaran sadece muhabir–ünlü gerilimi değil, aynı zamanda sektörün dinamikleri:

  • • Rekabet ve Reyting Baskısı: Dijital çağda "ilk ben yayınladım" yarışı, muhabirleri agresifleştiriyor.
  • • Magazin Kültürünün Yükselişi: Ünlülerin özel hayatları, haber değeri varmış gibi sunulduğunda "özel alan" diye bir kavram muğlaklaşıyor.
  • • Etik Eğitim Eksikliği: Genç muhabirler, gazeteciliğin etik kodlarını öğrenmeden sahaya çıkabiliyor.
  • • Ünlülerin Görünürlük Baskısı: Kamuya mal olmuş kişiler, her an kaydedilme olasılığıyla yaşarken sınırları daha kırılgan hâle geliyor.
  • • Hukuki Belirsizlik: Kişisel hak ve basın özgürlüğü arasındaki çizgi mevzuatta tam netleşmediğinde, etik sınırlar kişisel yorumlara kalıyor.

Muhabirin Sınavı: Makul Israr ve Profesyonellik

Elbette muhabirlerin haber peşinde olması anlaşılırdır. Soru soracaklar, cevap arayacaklar. Bu işin doğası bu. Ancak "makul ısrar" ile "ısrarla taciz" arasındaki çizgi, mesleğin turnusol kâğıdıdır.

  • • Birkaç soru sorup geri çekilmek profesyonelliktir.
  • • Mikrofonu yüzüne dayamak, üstüne çıkmak, sıkıştırıp yürüyecek yol bırakmamak, defalarca aynı soruyu sormak, kişinin özel alanına girmek mesleğin etik çerçevesini aşmaktır.
  • • Kimi zaman en "çarpıcı" haber, aslında saygılı davranmanın getirdiği güvenle elde edilir.

Ünlünün Sınavı: Görünürlük ve Tahammül

Bu olay sadece basına değil ünlülere de dersler içeriyor. Kamuoyuna mal olmuş kişiler, her ne kadar "görünür" olsalar da insan. Yorgunluk, stres, özel alan ihtiyacı, ruhsal iniş çıkışlar onların da hayatının parçası. "Tahammül eşiği" kamuya mal olmuş kişide daha yüksek olmalı gibi bir beklenti var toplumda; ama bu beklenti, onları duygusuz veya sınırsız dayanıklı varlıklar yapmıyor.

Gazetecilikte İtibar ve Güven Meselesi

Aslında mesleğin en değerli sermayesi "güven"dir. Bir meslek grubunun itibarı, en zayıf halkasının yaptığı ihlallerle sarsılabilir. Bugün kamuoyu, gazeteciyi "rahatsız eden", "ısrarla taciz eden" kişi olarak görürse, yarın aynı gazeteci çok ciddi bir yolsuzluk dosyasını da ortaya koysa inandırıcılığı azalır. Yani etik, yalnızca "iyi insan olmak" için değil "mesleğin sürdürülebilirliği" için de şarttır.

Sonuç: Haber Değil, İnsanlık Kalır

Nejat İşler olayı, basın özgürlüğü ile özel hayatın korunması arasındaki o ince çizgiyi yeniden hatırlattı. Bu olaydan ders çıkarırsak hem medya hem toplum olarak daha saygılı bir iletişim kültürü geliştirebiliriz. Basın özgürlüğü demokrasinin oksijeni, ama insan onuru da o oksijenin filtresi. Filtreyi yok sayarsak, nefesimiz kirlenir.

Sevgili okur, belki de bu yazıyı okurken "ama ünlü olmayı seçtiler" diye düşünüyorsun. Evet, seçtiler; ama kimse insanlığından feragat etmeyi seçmez. Medyanın saygısı, bizim de saygımız demektir. Biz medya tüketicileri olarak "tık" peşinde koşmak yerine saygıyı ödüllendirirsek, haberin de tonu değişir. Belki o zaman "olaylı gece" manşetleri değil, "saygılı gazetecilik" örnekleri gündem olur.

Yazarın Tüm Yazıları

title