Haberler

Vahşetin İçinde Görev Başında Olmak

Güncelleme:

Türkiye'nin en iyi savaş muhabirleri arasında gösterilen isimler Kehkeşan Dergi'ye başlarından geçen birbirinden ilginç savaş anılarını anlattı.

Savaşın yıkıcılığını ve soğuk yüzünü göstermeye başladığı şu günlerde Kehkeşan Dergisi, savaş kameramanlarını mercek altına aldı.

Sıcak çatışma bölgelerinde yaşananları, mesleğin zorluğunu, her an ölümle burun buruna olmanın nasıl bir duygu olduğunu, savaşlarda yaşanan insanlık dramlarını savaş muhabirleri ve savaş kameramanları Kehkeşan Dergi'ye anlattı.

İşte savaş muhabirlerinin ağzından yaşadıkları o anılar;

Celal Çevirgen - TRT

Afganistan'da çektiği Amerikan askerlerinin Taliban'a karşı Kuzey ittifakı ile karadan da savaştığını ispatlayan görüntüyle 2001'de Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği'nin yılın haber oscarı ödülünü kazandı.

Mesleğini henüz yirmi iki yaşındayken seçmiş bir kameramanım. Savaşların içine gireceğimi biliyordum fakat o zamanlar bu durum bana çok tehlikeli gelmemiş, aksine çekici gelmişti. Düşünsenize; tarafı olmadığı bir savaşın içine kim girer ki? Diğer taraftan savaş gerçeğinin insanları ne hale soktuğunu kamuoyuna göstererek, savaşsız bir dünya düzenine destek vermek sanırım insan olarak yapabileceğim en büyük katkılardan biri olur diye düşünmüştüm.

Bosna-Sırbistan, Azerbaycan-Ermenistan, Irak-Kuveyt, İsrail-Filistin, Afganistan-ABD ve Somali'nin yanı sıra birçok ülkenin iç ayaklanmaları, turuncu devrim girişimleri, Arap Baharı gibi olayların içinde görev yaptım. İlk büyük travmayı Bosna'da yaşadım. İlk savaş görevimdi ve oradaki dehşet ortamı benim için ürkütücü bir deneyim olmuştu. Daha önce böyle bir yıkım, böyle bir vahşet görmemiştim. Şehirde savaştan nasibini almamış tek bir bina dahi yoktu. Çok etkilenmiştim. Afganistan'da ortam çok tehlikeliydi, 25-30 yıldır savaşan, savaşçı bir toplum olmasına rağmen savaşın yaralarını sadece az gelişmişlikte görüyorsunuz. Bosna'da, o canım kentin harabeye dönmüş binalarında görüyorsunuz. Bosna en kötüsüydü diyebilirim. Orada yaşanan toplu katliamlar, tecavüzler vs. gibi olaylar insanlık tarihine yazılacak kara bir lekedir.

Gittiğimiz savaş bölgelerinde tanık olduğumuz insanlık dışı davranışlar, parçalanmış, yanmış cesetler, aklınıza gelmeyecek faciaları yaşamak bizlerde mutlaka bir takım psikolojik travmalara sebep olabiliyor. Bazen o ortamlarda karşılaşıp tanıştığınız, aynı kaderi paylaştığınız arkadaşlarımız olabiliyor. Onlarla o kadar kısa bir sürede paylaştığınız bazı şeyleri belki de hayatımız boyunca en yakınınızdaki insanlarla bile paylaşmıyoruz. Ben Savaşta hiç esir düşmedim, fakat silah doğrultulan ve üzerime ateş açılan anlar oldu. Her insan gibi ilk anda korunmak için tehditten kaçmaya çalıştım. Sonrasındaysa düşündüğüm hep aynı şey oldu. Çocuklarım. Ben ölürsem onlara ne olacak diye düşündüm. Savaşta yaşanan gerçeklerin tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmesini isteyenlerdenim. Bu sayede belki insanlar insan olduklarından utanır ve bu sayede barışı korumak için çok daha fazla çaba harcarlar.

Şu mesajı vermek istiyorum. Savaşlar inanılmayacak kadar kötülüklerle dolu, lütfen barışı ve gücünüzü koruyun. Habercilik bir meslek değil yaşam tarzıdır. Onunla yaşarsınız ve en önemli şey odur.

Abdurrahman İtik - Cihan Haber Ajansı

Savaş kameramanlığı bana göre bir gazetecinin mesleki kariyerinde ulaşabileceği son noktadır. Bizler insanların kaçtığı, canlarını kurtarmaya çalıştığı ülkelere giriş yapıyoruz.

17 yıllık mesleki kariyerimde gitmediğim görmediğim haber, olay, ülke kalmadı diyebilirim. Hep Orta Doğu, Afrika ve Arap ülkelerini merak etmiş, orada yaşananları yakından görmek istemiştim. Belki de bunun sebebi çocukluğumdan beri Filistin, Afganistan haberleriyle büyümüş olmamdı. İlk olarak 2003'te Irak-Amerika savaşında, Samava, Felluce ve Bağdat bölgesinde Savaş Kameramanı olarak görev aldım ve burada kaldığım 6 ay, savaşın en şiddetli ve tehlikeli dönemleriydi.

Lübnan- İsrail arasında gerçekleşen 2006 yılındaki savaş için Lübnan'a gittiğimde, ilk görevim; İsrail'in bir evde, toplu halde yaşayan insanların vurulduğu ve içinden mavi emzikli bir bebeğin de çıktığı yer olan Kana şehrindeki katliam oldu. Afrika'nın iç savaş halinde olan ülkelerinden Sudan ve Darfur'da mülteci kamplarını görüntülerken silahlı birkaç kişi tarafından gözaltına alınıp ekip arkadaşlarımla birlikte saatlerce çölde bekletildim. Daha sonra Türk Dışişleri Bakanlığı'ndan yardım isteyerek kurtarıldık. Arap baharının yaşandığı ülkelerden Libya'ya gittiğimde kendimi tam anlamıyla felaketin içinde bulundum. Ömrümde görmediğim silahları, roketleri, bombaları burada gördüm ve bu topraklarda insan hayatının ne kadar basit ve değersiz olduğuna şahit oldum. Aslında bütün savaş bölgelerinde gördüklerim aynıydı, hepsinde vurulan, öldürülenler Araplar ve Müslümanlar. Ama beni en çok etkileyen tabi ki en başta Lübnan'da yaşanan olaylar oldu. Bir gece Sur şehri sabaha kadar bombardıman altında kaldı, bütün gece çatışmalar ve mermi sesleri susmadı. Günün ilk ışıklarında sokağa çıktığımda gözlerime inanamadım. Her yer yanıyordu, her taraf cesetlerle doluydu. O sırada bir evin balkonundaki bayanın "Dünya nerede? Bizi neden kimse duymuyor?" diyerek attığı feryat çığlığı halen kulaklarımda. O anı ve o feryadı hiç unutamadım.

İnsanlar savaş bölgelerinde gerçekten nelerin yaşandığını bilseler ve bu yaşananlara biraz ortak olsalar inanın savaşlar ya hiç yaşanmaz ya da bu kadar uzamaz. İnsanların bu konuyla ilgili daha duyarlı olmalarını bekliyorum.

Fatih Artun – Kanaltürk

Savaşın kötülüğü tartışmasız bir gerçek ama bu acıları bombaların büyüklüğü belirlemez. Eğer bir yerde ölüm, vahşet ve zulüm varsa en kötü savaş oradadır.

Çocukken filmlerde izlediğim gazetecilere özenip hep gazeteci olmak isterdim. 13 sene oldu başlayalı bu mesleğe, geriye bakıyorum da elliye yakın ülkede haber takip etmişim. Savaş muhabirliği meslek dalı değil aslında, bizler gazeteciyiz. Bugüne kadar iki savaş, bir iç savaşa tanıklık ettim. En önemli ve ilk tecrübem mesleğimin dördüncü yılında gittiğim Irak savaşıydı. Savaşın en tehlikeli anlarında orada bulundum. Iraklılar birbirleri ile savaşmaya başlayınca gazeteciler de hedef oldu. Oysa savaşın başında hem Amerikan askerleri hem de Iraklılar bize oldukça yardımcı olmuştu.

Irak savaşı sonrası Iraklıların Saddam'ın gidişine sevinmeleri beni çok etkilemişti. O sevinçlerden ne kadar acı çektiklerini hissedebiliyordum, ama şimdi daha büyük acılar yaşıyorlar. Savaştaki hikayeler şüphesiz acıdır ama savaş ortamında dinlediğimiz, insanların geçmişte yaşadığı acılar daha da kötüydü. 3 yıl sonra İsrail, Lübnan-Hizbullah savaşına gittim. İsrail vurulacak hedefleri önceden belirlemişti bu yüzden Irak'taki gibi rastgele bir bombardıman veya çatışma yoktu. Daha sonra Sudan'ın Darfur bölgesinde yıllardır devam eden iç savaşta bulundum. Mülteci kamplarına gittim burada ailesini kaybeden Sudanlı çocukların bir kampta toplanması beni çok etkiledi. Yüzlerce hatta binlerce sahipsiz çocuk zor şartlarda hayattan kalmaya çalışıyordu.

Savaşların psikolojimde bir değişikliğe yol açtığını düşünmüyorum. Çok üzüldüğümüz, ağladığımız anlar oluyordu fakat hayatın her alanında bu var. Gazeteci olarak çoğu noktada biraz ruhsal körlük oluyor. Savaş alanında gizli kalan şeyler olabiliyor. Ama savaşlar için kamuoyu oluşturmanın en etkili aracı olan küresel medya, savaş başladıktan sonra biraz günah çıkarıyor sanki. İnsan hikayelerine iniyor, acıları yansıtmaya başlıyor. Bu konuda medyanın işlevselliği değil de basın kurumsal olarak eleştirilmeli. Bulunduğum savaş alanlarında yayınlanmasını istemeyeceğim bilgi olmadı hiç, fakat görüntü ve fotoğraflar oldu.

Savaş muhabirliği ve kameramanlığı yapmak isteyenlere bu işi sevmelerini öneriyorum. Her şartta, yeri gelecek az para kazanacaksın, aç kalacaksın, çadırda yatacaksın, kamera veya çantanla kilometrelerce yürüyeceksin ama yine de bu işi seviyorum diyeceksiniz. Savaşın kötülüğü tartışmasız bir gerçek ama bu acıları bombaların büyüklüğü belirlemez. Eğer bir yerde ölüm, vahşet ve zulüm varsa en kötü savaş oradadır.

Kürşat Bayhan - Zaman Gazetesi

Her ne kadar makineniz, mesleğin gerektirdiği sorumluluk duygularınıza ket vurmanıza neden olsa da olay sonrasında duygusal anlamda zorluklar çekebiliyorsunuz.

Savaş Kameramanlığı ve Savaş Muhabirliği baştan bilerek yaptığım bir seçim değildi. Zamanla gittiğim olaylar beni kriz muhabirliğine doğru götürdü. Sıcak bölge anlamında ilk savaş deneyimimi, 2006 yılındaki Lübnan-İsrail savaşında kazandım. Savaş nedeniyle bir grup gazeteci ile Suriye üzerinden Beyrut'a gittik. Kısmen de olsa Beyrut'un Dahiye Mahallesi ağır bombardıman altında kalmıştı. Gece hayatı ve eğlenceleri ile meşhur Beyrut hayalet bir şehri andırıyordu. Olayların asıl yaşanmakta olduğu Güney Lübnan'a gitmek için uzun bir çaba harcadık.

Çünkü kimse bizi oraya götürmek istemiyordu. Hiçbir şoför tehlikeyi göze alamıyordu. Dağlık bölgelerden yaklaşık 1.5 saatte gidebileceğimiz bir noktaya 6 saatte ulaştık. Kaos ve yıkım çok büyüktü. İnsanlar ellerinde bulabildikleri beyaz ne varsa arabalarına bağlayıp bölgeden kaçmaya çalışıyordu. Lübnan Kana'da bir sığınıkta öldürülen 27 kişiyi unutamam. Çoğu kadın ve çocuktu. Enkazın altında çıkartılan 2 kardeşten Muhammed Abbas Haşim henüz 9 aylıktı. Ve boynundaki mavi emziği ile uykusundayken yakalanmıştı ölüme. Bir insanın başka bir insana nasıl bu şekilde davranabildiğine anlam verememiştim. Lübnanlı bir anne İsrailli annelere seslenerek "sizin evlatlarınız yok mu?" diye sormuştu.

Etrafınızda insanlar ölürken ve acı çekerken, sevdiklerini, anılarını geride bırakmak zorunda kalırken orada olmak sizin de o acıları paylaşmanıza neden oluyor. Bu çok insani bir olgu. Her ne kadar makineniz, mesleğin gerektirdiği sorumluluk duygularınıza ket vurmanıza neden olsa da olay sonrasında duygusal anlamda zorluklar çekebiliyorsunuz. Tabi ki bizim görevimiz yaşanılan sıkıntıları okuyucularımızla paylaşmak, doktor veya hemşireden ayrılan yanımız da bu. Savaştaki gerçeklerin gizlenmesi taraftarı değilim. Bu mesleği seçmek isteyenler iki kere düşünmeli.

Mücahit Akagündüz - Samanyolu Haber

Bağdat'ta çektiği bir havan saldırısı görüntüsüyle Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından 2005'te yılın en iyi haber kamera çalışması dalında birincilik ödülüne layık görüldü.

Savaş kameramanlığı dünyanın en zor mesleklerinin başında gelir. Hayati tehlikesi cephede savaşan askerlerden daha fazladır kimi zaman. Onlar savaşı çekerler, çatışmayı çekerler, insanoğlunun düştüğü en zor anları görüntülerler. Yeryüzünde bir insanın başına gelebilecek en büyük acılara şahit olurlar. Evlat acısını, açlığı, yokluğu, çaresizliği, kanı, barutu, ateşi, gözyaşını en iyi savaş kameramanları bilir.

Felluce'de bombardıman sonrası yanmış, yıkılmış mahalleleri çekerken bir ihtiyar yanıma yaklaştı ve dedi ki; "N oluyor bunları çekiyorsun da sanki? Bize ne faydası olacak?" Yaşlı adama şu cevap vermiştim: "Ben bu görüntüleri çekiyorum ve bütün dünyada yayınlanıyor, binlerce müslüman sizin bu halinizden haberdar oluyor, kampanyalar düzenliyor, yardımlar topluyor, sizler için gözyaşı döküyor ve en önemlisi dua ediyor. Yetmez mi?" Samanyolu Haber Televizyonu da savaş görüntülerini ekrana getirirken bunları hedefliyor. Canımızı dişimize takarak, çoğu zaman hayatımızı riske ederek girdiğimiz çatışmalar, patlamalar, bombardımanlar oluyor. Bu meslek para için, şan şöhret için yapılamayacak kadar tehlikeli.

Yanan, işgal edilmiş bir ülkeye ailelerimizin ve bizi sevenlerin dualarıyla giriyoruz. Bu duygularla 2004 yılında gittiğimiz Bağdat'ta 6 ay kaldık, ardından İstanbul'a döndüğümde psikolojimin bozulduğunu fark ettim. 20 günden fazla duramadım ve şefimden beni tekrar geriye veya başka bir ülkeye göndermesini istedim. Tempo bir anda düşmüştü ve bundan rahatsız olmuştum. Şefim beni bu sefer Afganistan'a gönderdi, orada da 4 ay kaldım. 2006'da Filistin'de intifada, daha sonra İsrail'in Lübnan'ı bombaladığı savaşta bulundum. Bağdat'ta çektiğimiz bir havan saldırısı görüntüsüyle, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin bir yarışmasında 2005'te yılın en iyi haber kamera çalışması dalında birincilik ödülüne layık görüldük.

Savaşın acı yüzünü insanların eline somut bir şekilde vermeliydik. Bu amaçla Bağdat'ta yaşadıklarımızı Direnişçi ismini verdiğimiz bir kitapta topladık. Bağdat, Felluce, Omara, Kufe… Kırpılıp kesilmemiş katıksız gerçekler, yabancılaşmamış bir göz var bu kitapta.

Kaynak: Bültenler / Güncel

Lübnan İsrail Bağdat Irak Güncel Haberler

Bakmadan Geçme

İnci Taneleri CANLI izle! 28 Mart İnci Taneleri 11. Bölüm Kanal D Canlı HD izleme linki! Talip Aşık kimdir? Zafer Partisi Hatay- Hassa Belediye Başkan adayı Talip Aşık kaç yaşında, nereli? Cemil Kurt kimdir? CHP Manisa Selendi Belediye Başkan Adayı Cemil Kurt Kaç yaşında, nereli? Tahsin Akdeniz kimdir? CHP Manisa Sarıgöl Belediye Başkan Adayı Tahsin Akdeniz Kaç yaşında, nereli? Mehmet Kavallı kimdir? Zafer Partisi Hatay- Erzin Belediye Başkan adayı Mehmet Kavallı kaç yaşında, nereli? Kazım Yalçın kimdir? Zafer Partisi Hatay- Dörtyol Belediye Başkan adayı Kazım Yalçın kaç yaşında, nereli? Muhittin Tamer Özdemir kimdir? Zafer Partisi Hatay- Belen Belediye Başkan adayı Muhittin Tamer Özdemir kaç yaşında, nereli? Mehmet Burak Gürbüz kimdir? Zafer Partisi Hatay- Arsuz Belediye Başkan adayı Mehmet Burak Gürbüz kaç yaşında, nereli? Cemil Akkoçak kimdir? Zafer Partisi Hatay- Antakya Belediye Başkan adayı Cemil Akkoçak kaç yaşında, nereli? Osman Yılmaz kimdir? Zafer Partisi Hatay- Altınözü Belediye Başkan adayı Osman Yılmaz kaç yaşında, nereli? Melis Yıldız Akın kimdir? Zafer Partisi Hakkari- Merkez Belediye Başkan adayı Melis Yıldız Akın kaç yaşında, nereli? Tulin Yüksel kimdir? Zafer Partisi Hakkari- Derecik Belediye Başkan adayı Tulin Yüksel kaç yaşında, nereli? İSTANBUL SEÇİM ANKETİ! İmamoğlu mu Kurum mu? İstanbul seçimlerinde kim önde? Dilan Polat, Nez Demir olayı! Dilan Polat, Nez Demir'i affetti mi? Duruşmada neden ağladılar? Çocuklar Duymasın'ın Duygu'su, Hayal Garip eski sevgilisinden şiddet mi gördü? Hayal Garip ne söyledi?
500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title