Haberler

Türk Dil Bayramı

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş: ''Her zamankinden çok dünyanın barışa, dostluğa ihtiyacı var, her zamankinden çok bizim medeniyet havzamızın barış dilinin bütün dünyaya yayılmasına ihtiyacı var'' ''Dili aynı zamanda bir işleyiş tarzı olarak da görmek zorundayız. Türkçe, bu ruhun, eyleyişin, bu iş tutma.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Her zamankinden çok dünyanın barışa, dostluğa ihtiyacı var, her zamankinden çok bizim medeniyet havzamızın barış dilinin bütün dünyaya yayılmasına ihtiyacı var" dedi.

Kurtulmuş, Türk Dil Kurumunca düzenlenen 26 Eylül Dil Bayramı etkinliği ve Türkiye- Polonya İlişkilerinin 600. Yılı Milletlerarası Dil ve Edebiyat Toplantısı'nın açılış programına katıldı.

Konuşmasına Dil Bayramı'nın Türkiye için hayırlı olmasını dileyerek başlayan Kurtulmuş, Türkiye ile Polonya'nın Avrupa'da çok iyi ilişkileri olan iki ülke olduğunu ifade etti.

Türkiye ve Polonya arasındaki ilişkilerin Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk yıllarından itibaren tesis edildiğini anımsatan Kurtulmuş, iki ülke arasındaki ilişkilerin 600. yılının her iki ülke açısından önem verilen bir mesele olduğunu belirtti.

Türkiye ile Polonya arasındaki ilişkilerin her alanda artırılacağını ve bunun Avrupa'da örnek ilişki olarak ortaya çıkacağını vurgulayan Kurtulmuş, böyle bir ilişkinin Dil Bayramı dolayısıyla hatırlanmış olmasının ayrı bir güzelliği ortaya koyduğunu kaydetti.

Milletlerin, kültürlerini, medeniyetlerini oluşturan iki temel meseleden birinin ortak dil, diğerinin ise ortak din olduğunu ifade eden Kurtulmuş, Türkiye'de dil bilincinin artırılmasına vesile olan bu tür etkinliklerin çok önemli olduğunu vurguladı.

-"Dil, insanın öz varlığıdır"

Bu tür entelektüel meselelerdeki en önemli hususun fikri süreklilik olduğunun altını çizen Kurtulmuş, fikri sürekliliğin sağlanabilmesi için bu tür kongrelerin, bayramların sürekli olarak var olması gerektiğini, böylece dile olan önemin ortaya çıkarılabileceğini kaydetti.

Kurtulmuş, "82'incisi olmuş, arada bazı yıllar atlanmış demek ki ama olsun. Bundan sonraki süreçlerde de her yıl Dil Bayramlarının artan ilgiyle devam edeceğini biliyorum" dedi.

Dilin insanın özvarlığı olduğunu, insanların, toplumların diliyle var olduğunu, dille aile, vatan, millet, toplumun oluştuğunu ifade eden Kurtulmuş, "Dil dediğimiz şey evet belki kelimelerle ortaya dökülüyor ama sonuçta dil sadece fiziki dilden, ortaya koyduğum kelimelerden bambaşka bir şeydir" dedi.

Dilin fikrin, zikrin, medeniyetin ortaya konulduğu bir araç olduğunu belirten Kurtulmuş, şunları ifade etti:

"Aslında dilin en fazla ilgili olduğu yer gönül dilidir. Her medeniyetin ortaya koymuş olduğu dil, aslında bir gönül coğrafyasından beslenir. Konuştuğumuz her kelimenin zihin dünyamızda bir karşılığı var. Bu çerçevede konuştuğumuz bugünkü dil, Türkiye Türkçesi dediğimiz dil, 13. yüzyılda Yunus Emre'nin diliyle bize aktarılmış ve ortaya çıkmış bir dildir. Bu dil bize Horosan Erenleri ile gelmiş büyük bir okyanusun, büyük nehrin bize ulaştırdığı dildir. Ali Semerkandilerin, Ahmet Yesevilerin, Hacı Bektaşı Velilerin, Taptuk Emrelerin, Sarı Saltukların, Somuncu Babaların ve nihayetinde Taptuk Emre'nin dergahından çıkmış Yunus Emre'nin o birikimleriyle bugüne kadar gelmiş ve Türkçe diye bizim konuştuğumuz bu aracı oluşturmuştur."

-"İslam coğrafyasına bakıyorsunuz..."

Kurtulmuş, "Bu dil sadece konuşmayı sağlamıyor, haberleşmeyi, birbirlerimizle etkileşimi sağlamıyor. Bu dil aynı zamanda bir eyleyiş biçimini, bir iş yapma tarzını da ortaya koyuyor. Dili aynı zamanda bir işleyiş tarzı olarak da görmek zorundayız. Türkçe, bu ruhun, eyleyişin, bu iş tutma tarzının, bu insanlarla ilişki biçiminin manifestosudur."

Atasözlerinden deyişlere, şiirlerden türkülere kadar Türkçe'nin her kelimesinde bu ruhun, işleyişin izlerinin görüldüğünü ifade eden Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"İşte tam da özellikle günümüz dünyasında, Türkçe'nin bu ruh diline her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğunun altını çizmek isterim. İslam coğrafyasına ve yakın coğrafyaya bakıyorsunuz, dünyaya bakıyorsunuz, maalesef bir tarafta İslam adına kinin, nefretin, insanlara düşmanlığın, zulmün, haksızlığın icra edildiği bir anlayış ortada. Bir diğer tarafta da bütün bunları bahane ederek topyekun İslam dünyasını bir saldırı altında tutmak isteyen İslamofobianın dili ortada. Bunların her ikisi de aslında sadece ortaya çıkarak bir takım işler yapmaktan öte bir dili de temsil ediyorlar. Ne bu anlamda İslam adına kini, nefreti ortaya koyan dil tek başına kendisidir, ne de onun karşısında bunu bahane ederek İslamofobiayı ortaya koyan dil tek başına kendisinden ibarettir. Bunların beslendiği bir kültür ve gönül coğrafyası, bir zihniyet dünyası var."

-"İnsanların ihtiyaç duyduğu bir dönemden geçiyor"

Türkçe'nin bu anlamda sadece bu iki önemli tehlikeye karşı hem Türkiye coğrafyasını hem bütün dünyayı koruyabilecek argümanları geliştirmekle yükümlü olduğunu belirten Kurtulmuş, "Hem de Türkçe dilini ortaya çıkaran gönül dünyasını, yani Ahmet Yesevileri, Ali Semarkandileri, Sarı Saltukları, Yunus Emreleri, onların dilini bugünün dünyasına, bugünün Türkçesiyle tercüme etmek ve anlatmak durumundadır. Dolayısıyla bu dili oluşturan zihin dünyası, her zamankinden çok insanların ihtiyaç duyduğu bir dönemden geçiyor" diye konuştu.

Türk edebiyatının, zihin dünyasının bütün bu güzel deyişlerinin duyulmasında fayda olduğunu ifade eden Kurtulmuş, "Bunları bugünün diliyle dünyaya anlatmakta büyük faydalar var. Dünyanın barış ve huzur ortamına kavuşmasında Türkçe dilinin, arkasındaki engin medeniyet birikiminin çok büyük faydası olacaktır" dedi.

-"Bundan güzel ifade edilemez"

"Eline, diline, beline sahip ol" sözünü anımsatan Kurtulmuş, bu sözün ortaya koyduğu gönül zenginliğinin bundan güzel bir şekilde ifade edilemeyeceğine dikkat çekti. Kurtulmuş, ayrıca "Yaradılanı hoş gördük yaradandan ötürü" sözünü de anımsatarak, "Dünyada birlikte barış içinde yaşamayı ifade etmek için, dil, din, mezhep farklılıklarını bir tarafa koyarak, insanları hazreti insan olarak gördüğümüzü bu cümleden daha güzel hangi cümleyle ifade edebilirsiniz" diye konuştu.

Kurtulmuş, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Özellikle gençler size düşen, bunları 21. yüzyılın diliyle bu güzel Türkçe'den, asırlardır damıtarak getirdiğimiz güzellikleri bütün dünyaya en güzel şekilde sunabilmektir. Her zamankinden çok dünyanın barışa, dostluğa ihtiyacı var, her zamankinden çok bizim medeniyet havzamızın barış dilinin bütün dünyaya yayılmasına ihtiyacı var. Bunun için elimizde gelen bütün gayreti göstereceğiz. Bunun için genç nesillerimizi, bu gönül dünyasının, bu ruh köklerinin temel dinamikleriyle buluşturacağız. Meselenin sadece bir dilden ibaret, bir dil bilmekten ibaret değil, bir gönül bilmekten olduğunu hep beraber öğrenecek ve dünyaya öğreteceğiz."

-"Türkçe zenginliğini koruyacak"

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Derya Örs de Türkçe'nin dünyada sayılı dillerden birisi olduğunu bütün bilim camiasının kabul ettiğine dikkat çekti.

Örs, Türkçe'nin tarihi süreç içinde değişikliklerden geçtiği eşikler olduğunu vurguladı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türkçe'nin köklü ve güçlü bir dil olması sebebiyle söz varlığını ve ifade gücünü geliştirmeye devam ettiğini kaydeden Örs, Türkiye'de dil konusunda ne yazık ki sürekli olarak karanlık bir tablo çizilmeye çalışıldığını vurguladı.

Teknoloji ve kültürün de etkisiyle Türkçe'nin bugün bulunduğu noktada, Batı dillerinden veya başka dillerden kelime alması sürecinin devam ettiğine de değinen Örs, ancak Türkçe'nin asli söz varlığı, kelime dağarcığı, hazinesi, her zaman çok güçlü bir edebiyatı, tarihi, kültürü, sanatı, medeniyeti taşıyacak büyüklükte olmayı sürdüreceğini de vurguladı.

Örs, "Bayram olarak idrak ettiğimiz bu günde karamsar tablolar çizmek, 'Türkçe elden gidiyor' demek, ahlar vahlar etmek yerine Türkçe konusunda toplumumuzu ve aydınlarımızı nasıl daha yüksek bir bilince kavuşturabileceğimiz konusunda çalışmalıyız" diye konuştu.

Türkiye dışında Türkçe'nin başka lehçeleriyle beraber 200 milyonun üstünde insanın Türkçe ve Türk kökenli dilleri konuştuğuna işaret eden Derya Örs, bütün bu diller arasında Türkiye Türkçesi'nin gerek tarihi süreçte gerek modern zamanlarda ürettiği sanat, kültür, bilim, felsefe ve edebiyat eserleriyle mümtaz bir mevkiye sahip olduğunu vurguladı.

TDK'nın Türkçe'ye akın akın gelen teknik terimlerin karşılıklarını bulmak ve topluma yaymak amacıyla çok değerli çalışmalar yürüttüğünü belirten Örs, Türkçe köklerden üretilen, bilhassa Batı'dan gelen kelimelere karşılık üretilen kelimelerin zama zaman yanlış ve komik görülebildiğini söyledi.

"Bununla ilgili bir algı yaratılmaya çalışılıyor" diyen Örs, şunları kaydetti:

"Yani TDK, bin 500 sayfalık bir terim sözlüğü çıkardığında ne yazık ki medya onun içinden sadece bir kaç tane üzerinde oynanabilecek kelimeyi seçerek, bilim insanlarının yaptığı çalışmanın tamamını itibarsızlaştırıyor, küçük hale getiriyor ve değersizleştiriyor. Oysa 10 bin önerilen sözcükten 100-200'ü bile Türk Dili'nin söz varlığına eklenmiş olsa bunun 10 yıl zarfında 3 bin, 5 bin kelime demek olduğu aşikardır."

Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaçalin ise Türkiye-Polonya ilişkilerine dikkat çekerek, Polonya'daki Türkoloji çalışmalarının kökeninin çok eskilere dayandığını anlattı.

İlk ilişkilerin tercümanlar vasıtasıyla Osmanlı döneminde başladığını kaydeden Kaçalin, sonraki yıllarda kurulan Türkoloji bölümleriyle yayıncılık faaliyetlerinin de hayata geçtiğini dile getirdi. Program daha sonra Türk müziği dinletisi ve "Dil Bayramı Özel Oturumuyla" devam etti. - Ankara

Kaynak: AA / Güncel

Derya Örs Polonya Türkiye Politika Güncel Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title