Haberler

El Şark Forum 2016 İstanbul Buluşması

İslami Siyasi Analist Fahmi Huweidi, negatif anlamlar yükleyerek, kutuplar oluşturarak toplumun ayrıştırıldığını belirterek, "Kürt, Sünni gibi ayrıştırmalar yaparsanız oradan nasıl vatandaşlığa ulaşmayı hedefleyebilirsiniz ki? Vatandaşlık duygusu yaratılmayınca ortak bir payda da buluşulamıyor.

İslami Siyasi Analist Fahmi Huweidi, negatif anlamlar yükleyerek, kutuplar oluşturarak toplumun ayrıştırıldığını belirterek, "Kürt, Sünni gibi ayrıştırmalar yaparsanız oradan nasıl vatandaşlığa ulaşmayı hedefleyebilirsiniz ki? Vatandaşlık duygusu yaratılmayınca ortak bir payda da buluşulamıyor." dedi.

El Şark Forum 2016 İstanbul Buluşması kapsamında düzenlenen "Bölgedeki Azınlıklar ve Çoğunluklar Meselesini Yeniden Düşünmek" konulu oturumun moderatörlüğünü Suriye Ulusal Konseyi (SUK) eski başkanı Abdul Basit Sida yaptı.

Oturumda konuşan Huweidi, azınlık ve çoğunluğun Batı kültürüne ait terimler olduğunu vurgulayarak, İslam kültüründe bu kavramların olmadığını dile getirdi.

İslam'da Müslüman ve gayrimüslimlerin aynı haklara sahip olduğuna dikkati çeken Huweidi, azınlık ve çoğunluk şeklindeki nitelendirmelerin bu yüzden çok garip geldiğini söyledi.

Huweidi, İslam'daki Arapçılığın bir etnisiteye bağlı olmadığını, dilsel bir ayrımcılık olarak nitelendirilebileceğini ifade ederek, şöyle konuştu:

"Burada aslında bir abartma var bu da Arap kültürü ile ilgili bazı yanlışları beraberinde getiriyor. Ayrımcılığı ele alırken dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorum çünkü toplumun negatif yönlerini ortaya çıkarırsanız toplumun başarılı olma şansını baştan elinden almış oluyorsunuz. Negatif anlamlar yükleyerek, kutuplar oluşturarak toplumu ayrıştırıyoruz. Kürt, Sünni gibi ayrıştırmalar yaparsanız oradan nasıl vatandaşlığa ulaşmayı hedefleyebilirsiniz ki? Vatandaşlık duygusu yaratılmayınca ortak bir payda da buluşulamıyor. Vatandaşlık ve özgürlük olmadan hep bir boşluk olacaktır. "

Orta Doğu Araştırmaları Enstitüsü Kurucu Başkanı ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde eski Yüksek Öğretim ve Bilimsel Araştırma Bakanı Dlawer Alaeddin de kendisi için sınırların çok da önem taşımadığını, bunu devletlerin ortaya koyduğunu ifade ederek, Sykes-Picot Anlaşmasıyla bölgede sınırların çizildiğini hatırlattı.

Her şeyin İslamcılık ve mezhepçilik gibi kavramlara sıkıştırılmaya çalışıldığını ve Irak örneği üzerinden konuşmasına devam etmek istediğini belirten Alaeddin, şunları kaydetti:

"Irak, Osmanlı İmparatorluğu altında 3 vilayetten oluşuyordu. Hükümetin yapısı tamamen değişti anayasal sisteme geçildi. 1930-1955 yılları arasında çok önemli yatırımlar yapıldı. Bu sürede Iraklı vatandaşlar kendilerini birinci sınıf insan olarak algılamaya başladı. Kürtler ve Araplar kanun önünde eşitti. Ama sonunda demokrasi rafa kaldırıldı ve bir diktatör ortada kaldı. 45 yıl boyunca bir diktatörlük hüküm sürdü. Bu da devlet ile vatandaşlar arasında bir boşluk oluşturdu. Saddam görevden alındıktan sonra tamamen sivil bir yönetim iş başına geldi. Bu arada elitler de yönetime katıldı. Ancak Kürdistan iç karışıklıklara rağmen kendini yenilemeyi başardı. Türkiye ve İran ile iyi ilişkiler geliştirdi. Ancak daha sonra Kürdistan da yine kaotik bir durum söz konusu oldu. Eğer devlete ve insana gerekli yatırımı yapmazsanız Sykes-Picot'un ortaya koyduğu sorunlarla karşı karşıya kalırsınız. Düzgün bir yönetim ortaya koymadığımız ve kendimizi yenilemediğimiz sürece bu tür problemler devam edecektir."

-"Çoğulcu bir şekilde yaşamak için İslamiyet referans olabilir"

Almanya Dış İlişkier ve Güvenlik Enstitüsünde Kıdemli Araştırmacı Gunter Seufert ise Almanya'nın Sykes-Picot Anlaşması'yla alakası olmadığını dile getirdi.

Seufert, Türkiye'nin Sykes-Picot Anlaşması'na rağmen topraklarını korumayı başardığını, kendi içindeki azınlıklar için de bir denge kurabildiğini ve son 30 yılda PKK ile savaşmasına rağmen ekonomik anlamda gelişmeye devam ettiğini söyledi.

Almanya'nın eşitlik ve kültürel homojene çok önem verdiğini belirten Seuferd, bunlar olmadan sağlıklı bir toplumdan söz edilemeyeceğini ifade etti.

Al Sharq Forum'da Kıdemli Araştırmacı Ahmet Yıldız da Osmanlı İmparatorluğu'nda herkesin eşit kabul edildiğini 19. yüzyıla kadar Ermeni, Yahudi ve Hristiyanların haklarını özgürce kullandığının görüldüğünü belirtti.

Yıldız, devletin etnik olarak kör olması gerektiğini ifade ederek, "Etnisiyeti kamuya mal etmeye çalıştığınızda otomatik olarak bir ayrımcılığa yol açarsınız. Oysa olması gereken vatandaşlık kavramının öne çıkarılmasıdır. Mesela İran Şii devleti olduğunu baştan belirlemiş ve bunu anayasasına da almıştır. Böyle bir ülkede kim Sünni olmak ister? Amerika ve Avrupa'da çok kültürlülüğünün yok edilmesi çok büyük bir kayıp olacaktır. Sadece bir ulus yaratmaya çalışmak diğer bütün renkleri ortadan kaldırır. Oysa İslam özünde her türlü dini ve inanışı bünyesinde barındırır. Çoğulcu bir şekilde yaşamak için İslamiyet en büyük referans olabilir." değerlendirmesinde bulundu.

Kaynak: AA / Güncel

İstanbul Politika Güncel Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title