Haberler

Ddk'nın "Madımak Olayı"Na İlişkin Raporu

Rapordan: (3) "37 kişinin ölümüyle sonuçlanan bir olay ve ağır ihmaller zincirinde, ilin emniyet, asayiş ve genel yönetiminden sorumlu tek bir kamu görevlisi bile herhangi bir adli takibata (kovuşturmaya) maruz kalmadığı gibi en hafif bir disiplin cezası bile almamıştır" "Kutsalın korunması, nefret suçu ve ifade özgürlüğü alanındaki evrensel standart ve uygulamaların oldukça uzağında konumlanmış olan hukuk normlarımız, Sivas olaylarının ortaya çıkmasını engelleyemediği gibi bizatihi toplumsal düzeni tesis ile yükümlü olan devlet aygıtını, söz konusu olayların ana aktörü ve sorumlusu haline getirmiştir" "Ölü muayene ve otopsi işlemleri dönemin mevzuatı ve bilimsel standartlarına uygun olarak yapılmamıştır" "Tarihi tecrübe, farklılıklarımıza karşın toplumu beraber kılan unsurlar ile yürütülen siyasetlerin yarattığı sorunları ve çatışmayı görerek ve bunlardan dersler çıkararak, gerçek anlamda çoğulcu bir yaklaşımın üretilmesini zorunlu kılmaktadır.

Devlet Denetleme Kurulu'nca (DDK) hazırlanan raporda, Sivas'ta 37 kişinin ölümüyle sonuçlanan olay ve ağır ihmaller zincirinde, ilin emniyet, asayiş ve genel yönetiminden sorumlu tek bir kamu görevlisinin bile herhangi bir kovuşturmaya maruz kalmadığı, en hafif bir disiplin cezası bile almadığı belirtildi. Raporda, "Kutsalın korunması, nefret suçu ve ifade özgürlüğü alanındaki evrensel standart ve uygulamaların oldukça uzağında konumlanmış olan hukuk normlarımız, Sivas olaylarının ortaya çıkmasını engelleyemediği gibi bizatihi toplumsal düzeni tesis ile yükümlü olan devlet aygıtını, söz konusu olayların ana aktörü ve sorumlusu haline getirmiştir" denildi.

DDK'nın, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 30 Kasım 2012'deki talimatıyla hazırladığı "1-2 Temmuz 1993 Tarihlerinde Sivas İlinde Meydana Gelen 'Madımak Olayının' Oluş Şekli, Amacı, Sonuç ve Tesirleri İtibarıyla İncelenmesi"ne ilişkin araştırma ve inceleme raporu Cumhurbaşkanlığının internet sitesinde yayımlandı.

Madımak Oteli'nde bulunanların bir kısmının yangından kısa bir süre önce tehlikeyi görerek otelden çeşitli yöntemlerle ayrıldığı ancak idare tarafından cılız bir biçimde otelden ayrılmaya yönelik ikna çabaları dışında zorunlu tahliye seçeneğinin düşünülmediği kaydedilen raporda, otelde kalanlar adına karar verenler tarafından da otelde kalmanın daha güvenli olduğu ve/veya oteli terk etmenin mevzii kaybetmek ve irticaya geçit vermek olarak telakki edildiği için ısrarla otelde kalınmaya devam edildiği aktarıldı.

"Kitle psikolojisiyle şuurunu kaybetmiş/gözü dönmüş ve tüm protesto araçları tükenmiş kalabalıkça önce otelin önündeki araçlar yakılmış, daha sonra da otel ateşe verilmiştir. Otelde vuku bulan ölümler, ağırlıklı olarak yangın nedeniyle oluşan dumandan gerçekleşmiş olup, bazı ölümler ise dumanla birlikte yanmadan kaynaklanmıştır" ifadelerine yer verilen raporda, Valiliğe ve katılımcı profiline yönelik ciddi protestoların yaşanmasına ve tehlikenin oluşumuna rağmen, otelin taşlanması ve akabinde otelin önündeki araçların yakılması girişimleri sırasında dahi sağlık teşkilatının alarm durumuna geçirilmediği, bu nedenle de dumandan etkilenenlere yönelik olay yerinde acil müdahalede bulunulamadığı veya sağlık kuruluşlarına derhal sevklerin sağlanamadığı değerlendirildi.

Ölü muayene ve otopsi işlemlerinin dönemin mevzuatı ve bilimsel standartlarına uygun olarak yapılmadığına vurgu yapılan raporda, şu ifadelere yer verildi:

"Öyle ki cesetler üzerinde istikrarlı olmayan farklı farklı yöntemler kullanılmak suretiyle otopsi işlemleri gerçekleştirilmiştir. Bazı cesetlerde sadece ölü muayenesi ile yetinilmiş, bazılarında klasik otopsi işlemi yapılmış, diğer bazılarında ise klasik otopsi yanında kan örnekleri alınarak Adli Tıp Kurumu Başkanlığına görüş sorulmuştur. Otelde ölenlerden sekiz kişinin kesin ölüm nedeni belirlenmemiştir.

Otelde öldürülen 35 kişi dışında 2 kişi daha hayatını kaybetmiştir. Söz konusu 2 kişi güvenlik görevlilerince göstericilerin dağıtılması sırasında ateşli silahla vurularak öldürülmüştür. Söz konusu olayın faillerinin tespitine yönelik herhangi bir adli süreç işletilmemiştir. Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu, Suç Eşyası Yönetmeliği ve Polisin Adli Görevlerinin Yerine Getirilmesinde Delillerin Toplanması, Muhafazası ve İlgili Yerlere Gönderilmesi Hakkında Yönetmeliğin olay yeri inceleme ve delil toplama hükümlerine uyulmamış, delillerin toplanmasında ve muhafazasında yeterli ve gerekli özen gösterilmemiştir."

-"Kamu görevlileriyle ilgili etkin bir soruşturma ve yaptırım kapasitesi oluşmamış"

Yargı süreçlerinde, suçun tipini ve vasfını doğrudan etkileyen bir kısım sloganların eklenmesi ve Kongre Müzesi önündeki Atatürk büstünün sökülmesi/tahrip edilmesinin faillerinin netleştirilmeden yargılananların yaptığına karar verilmesi gibi eksiklikler ve hataların oluştuğu belirtilen raporda, şu tespitler yer aldı:

"Soruşturma ve yargılamalar esnasında, bazı yargı mensuplarınca 'Düşünce Örneği' yazısının ilgili mahkemelere gönderilmesi suretiyle yargılama yeri ve görevli mahkeme ile suç vasfını değiştirmeye yönelik yargılamaya müdahale niteliği taşıyan bazı hususlar vuku bulmuştur. Sivas olaylarında ortaya çıkan kamu yönetimi zafiyetleri ve hizmet kusurlarına yönelik ilgili kamu görevlileri hakkında etkin bir adli ve idari soruşturma ve yaptırım kapasitesi oluşmamıştır.

Olaylarla ilgili olarak adli takibata maruz kalan kamu görevlilerinin fiilleri sadece, belediye görevlileri tarafından işlendiği iddia edilen, kalabalığın engellemesi ve güvenlik kuvvetlerinin engellemeleri bertaraf edememesi sonucu kalabalık içerisinde sıkışan itfaiyenin etkin kullanılmaması (göstericilere tazyikli su sıkılamaması) ile otele atılan taşların aylar önce yapılan ihale süreciyle ilgili olarak tespit edilen usulsüzlüğe yönelik fiillerdir. Özetle, 37 kişinin ölümüyle sonuçlanan bir olay ve ağır ihmaller zincirinde, ilin emniyet, asayiş ve genel yönetiminden sorumlu tek bir kamu görevlisi bile herhangi bir adli takibata (kovuşturmaya) maruz kalmadığı gibi en hafif bir disiplin cezası bile almamıştır."

Olayla ilgili raporda yer alan tanımların dışındaki yorum ve görünümlerin, kolektif hafızaların şekillendirdiği biçimler olarak görülmesi gerektiğine dikkat çekilen raporda, "Ne söz konusu olayların etkisini ve insanların acısını hafife almaya yönelik bahane bulucu (olayların arkasında karanlık odakların bulunduğu ve komplo olduğu gibi) Sünni kolektif hafıza yaklaşımları ne olayları sadece Kerbela travması ile açıklamaya çalışan Alevi kolektif hafıza yaklaşımları ne de olayı 'Cumhuriyete ve Laikliğe Kalkışma' şeklinde resmi tarih tezi oluşturmaya çabalayarak savuşturmaya kalkışan devlet kolektif hafızasının çabaları ahlaki tutumlar olarak görülebilir" denildi.

-"Hep birlikte oluşumuna katkıda bulunduğumuz Madımak katliamında..."

Sivas olaylarının gerçekleşmesine yol açan ve bugün de yaşanan temel sorunun, "ötekileştirme" geleneğinin mevcut ortak tasavvuru ve hukuk düzenini şekillendirmesi olduğu ifade edilen raporda, şu değerlendirme yapıldı:

"Sivas'ta yaşanan olaylar ve sonucunda ortaya çıkan tablo, kutsalı koruma, nefret suçları ve ifade özgürlüğü alanının hukuk düzeni içerisinde iyi tanımlanmamış olmasının ve/veya kutsallıkların hegemonik ve/veya hiyerarşik bir anlayışla yönetilmeye çalışılmasının ne tür sonuçlara yol açtığını net bir şekilde göstermiştir. Başka bir deyişle, kutsalın korunması, nefret suçu ve ifade özgürlüğü alanındaki evrensel standart ve uygulamaların oldukça uzağında konumlanmış olan hukuk normlarımız, Sivas olaylarının ortaya çıkmasını engelleyemediği gibi bizatihi toplumsal düzeni tesis ile yükümlü olan devlet aygıtını, söz konusu olayların ana aktörü ve sorumlusu haline getirmiştir.

Hep birlikte oluşumuna katkıda bulunduğumuz Madımak katliamında, farklılıklara ilişkin önyargılarımız, tahammül ve hoşgörü eksikliğimiz, tektipleştirme ve ötekileştirmeye dair siyasetlerimiz ve toplumsallaştırma çabalarımız, tüm yaşanan tecrübeleri tarihselleştirmedeki geçmişi günümüzde yaşatmaya yönelik çabalarımız, ötekine zarar vermek amacıyla hegemonik güç ile kurduğumuz iktidar ilişkileri ve kutsalın korunması, nefret suçu ve ifade özgürlüğü alanındaki evrensel standartlarla örtüşmeyen hukuki norm ve yaklaşımlarımız gibi temel zihniyet sorunlarımız ve uygulamalarımız ile yüzleşilmesi ve bunlardan kaynaklanan müşterek sorumluluğumuzun idrak edilmesi ve kabullenilmesi icap etmektedir."

-"İnanç ve ibadet özgürlüklerine fiili güvence gerekli"

Raporun "Öneriler" bölümünde, demokratik dönüşümün önemine işaret edilerek, şu değerlendirmede bulunuldu:

"Tarihi tecrübe, farklılıklarımıza karşın toplumu beraber kılan unsurlar ile yürütülen siyasetlerin yarattığı sorunları ve çatışmayı görerek ve bunlardan dersler çıkararak, gerçek anlamda çoğulcu bir yaklaşımın üretilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu ise, bir yandan ortak bir tasavvurun oluşturulmasını diğer yandan da altmış yılı aşkın süredir yapılan "ayıklamalara", gerçekleştirilen "reformlara" ve açılan "demokratikleşme paketlerine" devam edilerek sistemin demokrasiye dönüştürülmesi çabalarının sürdürülmesini gerektirmektedir."

Sivas Olayları benzeri olayların yeniden yaşanmaması için yapılması gerekenlerin de sıralandığı raporda, yeni anayasa yapımı, tektipleştirme ve ötekileştirme amacıyla yürütülen toplumsallaştırma uygulamalarına son verilmesi, tüm birey ve toplulukların inanç, ibadet ve dini ritüel farklılıklarına ilişkin hak ve özgürlüklerinin anayasal eşitlik temelinde hem tanınması hem de fiili güvence altına alınmasının önemine dikkat çekildi.

Toplumdaki farklı kutsalların korunmasına yönelik ihtiyaçlar ile ifade özgürlüğü arasında uygun bir dengenin oluşturulması gerektiği de kaydedilen raporda, nefret suçlarıyla mücadele alanının iyileştirilmesi ve geliştirilmesi istendi. Raporda, toplumsal krizlere müdahale ve önleme ile ilgili idari kapasitenin geliştirilmesi, kitlesel eylemlerin yargılanmasına ilişkin süreçlerin iyileştirilmesinin önemi vurgulandı.

-"En iyi seçenek, ortak bir tasavvur çerçevesinde yeni demokratik standartlar belirlemek"

Yeni anayasanın "demokratik ortak paydalar yaratılarak ortak bir tasavvurun oluşturulması" prensibiyle yapılması gerektiğine dikkat çekilen rapor, şu tespitlerle son buldu:

"Geleneksel hastalığımız olan 'kendine özgü koşullarımız' paradigmasının sınırlandırma ve saptırma semptomlarına ve kendi tarihsel tecrübemizin 'özel ve biricik' olduğu yanılgısına düşmeden, diğer toplumların tecrübelerinin benzer olduğunu görerek demokratikleşme ve ortak tasavvur oluşturmaya yönelik çabalarımızı 'evrensel' standartları esas alacak bir biçimde düşünmemiz gerekmektedir.

Bu durum, başta Alevi-Sünni fay hattı olmak üzere diğer tüm fay hatlarındaki biriken ve zaman zaman toplumsal krizlere sebep olan gerilimleri tümüyle yok edebilecektir. Bu itibarla, gelinen aşamada en iyi seçeneğimiz, ortak bir tasavvur çerçevesinde yeni demokratik standartlar belirlemektir. Söz konusu ortak tasavvurumuz, demokratik ortak paydalar oluşturularak ötekileştirmeye yol açan tektipleştirme ve toplumsallaştırma siyasetlerinin varlığına yol açan ortamların yok edilmesini sağlayan ve böylece, kapsayıcı, eşitlikçi bir toplumun yaratılması olmalıdır. Başka bir deyişle, bu tasavvur; toplumun büyük bir bölümünün mağduriyet üzerinden siyaset üretmesine ve çatışmaların yaşanmasına engel olacak ve herkesin kendisi olarak katılabileceği ve aidiyet duyabileceği çoğulcu bir tasavvur olmalıdır."

- Ankara

Kaynak: AA / Güncel

Adli Tıp Kurumu Abdullah Gül Sivas Politika Güncel Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title