Haberler

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Soruları Yanıtladı: (1)

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) birtakım vaatlerde bulunmasının millete dokunma ihtiyacı içerisinde olduğunu gösterdiğini belirterek, "Demokrasi bakımından olumludur ancak ekonomi bakımından olumsuzdur" dedi.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) birtakım vaatlerde bulunmasının millete dokunma ihtiyacı içerisinde olduğunu gösterdiğini belirterek, "Demokrasi bakımından olumludur ancak ekonomi bakımından olumsuzdur" dedi.

Kurtulmuş, Sepetçiler Kasrı'nda düzenlediği ekonomi konulu sohbet toplantısında, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin, CHP'nin açıkladığı seçim bildirgesini gerçekçi bulup bulmadığı sorusu üzerine Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"CHP'nin 'nasıl olsa bu millet bize oy vermeye mecbur' anlayışıyla, yüksek perdeden bakarak halka dokunma ihtiyacı hissetmediği geçen seçimlere oranla, önemli bir kısmı hayali de olsa birtakım vaatlerde bulunmuş olması; en azından millete dokunma ihtiyacı içerisinde olduğunu gösteriyor. Demokrasi bakımından olumludur ancak ekonomi bakımından olumsuzdur. 'Kaynak nereden bulunacak?' tartışmasının içerisinde olmak istemem ama o kadar büyük tutarsızlıklar var ki... Bir taraftan 'Türkiye'de tasarruf açığımız var' diyorsunuz. Gayrisafi Yurtiçi Hasıla'ya (GSYH) göre, yüzde 15 civarı tasarruf miktarımız var. Bunu, 'yüzde 30'a çıkaracağız' diyorsunuz. Nasıl çıkartacaksınız? Bu tasarrufların artırılması için ya kamu tasarruf yapacak yani kamu yatırımlarından vazgeçeceksiniz ya yüksek faizle yeni bir dönem başlatacaksınız, o da elinde para olanın kazanacağı bir sistemdir. Fakirin fukaranın kazanacağı bir sistem değil. Üçüncü bir yol olarak yüksek vergiler koyacaksınız ve iç tüketimi kısacaksınız. Dolayısıyla hem tasarrufu yüzde 30'a çıkartmak hem de ciddi bir şekilde Türkiye'nin büyümesini sağlamak nasıl olacak, bunu anlatmaları lazım."

Kurtulmuş, CHP'nin iktidara gelmesi durumunda, asgari ücretin bir yıl içinde bin 500 liraya çıkarılacağını vadettiğini anımsatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"CHP, asgari ücreti bin 500 lira yapacağını söylüyor. Benim gönlüm 2 bin ister ama bu gerçekçi midir? Siz hem bin 500 lira asgari ücretten hem de kayıt dışı ekonomiyle mücadele etmekten bahsedeceksiniz. Türkiye'nin maalesef hala bir kayıt dışılık sorunu var. Siz, asgari ücreti bin 500 liraya çıkarttığınızda kayıt dışılıkla nasıl mücadele edeceksiniz? Bu da önemli bir çelişkidir. Bir başka önemli mesele ise yüzde 6 büyüme ve yüzde 5 işsizlik. Bu da hepimizin rahatlıkla benimseyeceği bir hedeftir. Ben de Türkiye'nin yüksek büyüme hedefi olması gerektiğine inanan birisiyim.

Yüksek büyümeden bahsediyorsanız emek yoğun sektörleri desteklemek mecburiyetindesiniz. Hem yüksek büyüme imkanından hem de Türkiye'nin bilgi ekonomilerine geçme ihtiyacından bahsederseniz bu da bir çelişkidir. Dolayısıyla; demokratik bakımdan olumlu ama ekonomik bakımdan olumsuz buluyorum. Kaldı ki bu kaynaklar nasıl bulunacak? İlk anda 150 milyar dolar, her yıl yaklaşık 50 milyar dolarlık kaynak bulunacak. Bunların nereden bulunacağı da ayrı bir muammadır. Çok ciddiye almıyorum. Üzerinde çok fazla konuşulmasını gerekli görmüyorum."

Kurtulmuş, Cumhurbaşkanı'nın herhangi bir yerde Bakanlar Kurulu'nu toplamasının, Türkiye'de anayasal düzenin doğal imkanlarından birisi olduğunun altını çizdi.

Üst gelir grubuna yönelik vergilere ilişkin değerlendirmelerinin sorulması üzerine Kurtulmuş, "CHP'nin Kemal Derviş programını devam ettireceği, seçim bildirgesinin içine ustaca giydirilmiş olan yeni sağa uygun konulmuş maddelerden görülüyor. CHP'nin handikapı; yönetime geldiğinde Kemal Derviş gibi bir modeli mi öngörüyor, yoksa Zekeriya Temizel tipi bir modeli mi öngörüyor? O kadar büyük kafa karışıklığı var ki. Dolayısıyla enteresan bir seçim bildirgesi, çelişkilerle dolu" ifadelerini kullandı.

"AK Parti, 2002 yılından beri hedeflerini büyük oranda tutturdu"

"AK Parti'nin 2011 yılı seçim vaatlerinin ne kadarını gerçekleştirdi? Bunlara baktınız mı? Bu tür bir değerlendirmeniz oldu mu?" sorusu üzerine Kurtulmuş, "2002 yılından beri Türkiye ekonomisinin seyrine bakıldığı zaman, hedeflerin büyük oranda tutturulmuş olduğunu görüyoruz" diye konuştu.

Kurtulmuş, 2008-2009 krizinin arkasından gelen dalganın Türkiye'yi bir şekilde etkilediğini dile getirerek, şunları aktardı:

"Türkiye, hiç hesapta olmayan bir yeni durumla karşı karşıya... 2011 yılı nisan ayından beri Suriyeli mültecilerden dolayı Türkiye'nin güneyindeki, Suriye, Irak ve arkasındaki ülkeler Türkiye'ye kapanmış durumda. Bu anlamda, ekonomisinin önemli bir gücünü, hiç hesapta olmayan bir şekilde bir zorlukla karşı karşıya kaldı. Suriye meselesi olmasaydı, 2008-2009 krizi olmasaydı bile, bizim bu söylediğimiz faz değişikliğini yapmak mecburiyetimiz vardı. 'Elden gelen öğün olmaz, o da her vakit bulunmaz.' Türkiye o günkü şartlar gereği, çok sayıda yabancı sermaye, yüksek faiz ve içerideki tüketim dolayısıyla çok sayıda para Türkiye'ye geldi. Bu, Türkiye ekonomisinin birtakım yapısal dönüşümleri yapmasına imkan tanıdı. İstihdam bakımından Türkiye 2014 yılında 1,3 milyon istihdam sağladı."

"Seçim bildirgesinde ifade ettiğimiz yeni dönüşüm paketleri ile birlikte Türkiye'de her yörenin daha fazla ürettiği, Türkiye'nin kendisine yeni alanlar yarattığı, yeni alanlar bulduğu, daha yeni rekabet alanlarına çekildiği ekonomik modele geçmek, yeni bir faza geçmek mecburiyetindeyiz" diyen Kurtulmuş, genel dengeler itibarıyla Türkiye'nin 2023 hedeflerinde ilerleyeceğini ve bu hedefleri tutturacağına inandığını söyledi.

"1982 Anayasası'nın 104. maddesini bir diktatöre göre hesaplamışlar"

Numan Kurtulmuş, bir gazetecinin, "Başkanlık sistemi sizin için ne kadar önemli? Türkiye için ne kadar önemli?" şeklindeki soruyu ise şu şekilde yanıtladı:

"Türkiye siyasetinin yıllardır eleştirdiğimiz meselelerinden bir tanesi şu; biz meseleleri Türkiye'nin ihtiyaçları bazında tartışmaktan ziyade isimler veya taraflar bazında tartışmayı çok seviyoruz. Türkiye'nin başkanlık sistemi ihtiyacı Türkiye'de yeni gündeme gelmiş bir konu değildir. 1984-1985 yılında rahmetli Turgut Özal başkanlık sisteminden bahsetti. Yine o tarihlerde Refah Partisi yeni kurulmuş ve yüzde 1-2 oy almış olmasına rağmen, Gaziosmanpaşa'da başkanlık sistemi ile ilgili miting yapmış. Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla Türkiye'deki başkanlık sistemi tartışması, sadece tek başına başkanlık sistemini alıp onun üzerinden yapılacak bir tartışma değildir. Başkanlık sistemi deyince birileri diyor ki; 'diktatörlük mü istiyorsunuz?'. Meseleyi şahıslar üzerinden tartışma alışkanlığına sahip olduğumuz için böyle konuşuyoruz. Çok açık söylüyorum. Bir diktatörlük istenecekse, zaten 12 Eylül darbecileri 1982 Anayasası'nın cumhurbaşkanı yetkilerini düzenleyen 104. maddesini bir diktatöre göre hesaplamışlar ve o şekilde ortaya koymuşlardır.

Diktatör aramaya gerek yok, sistemi öyle bir dizayn etmiş ki; yasama-yürütme-yargı birbirinden ayrı ama parçalanmış, hiçbirinde milletin denetimi yok. 'Bu siviller, zaten bir şeyden anlamaz. Bu sandığı halkın önüne koyuyoruz ama halkın önünü çok açarsan davulcuya, zurnacıya kaçar. Bütün bunları kontrol etmek için, askerin ve askeri vesayetin kontrolünde bir cumhurbaşkanlığı makamı dizayn edelim. Bu makam hem sivil siyasetin hem de yasama-yürütme ve yargının üzerinde olsun'... 104. maddenin ana fikri budur.

Hangi yetkiyi vermiş cumhurbaşkanına? Cumhurbaşkanı parlamentoda isterse birinci partinin başkanına değil, herhangi bir partinin başkanına, başbakanlığı verebilir. Olmadı mı? Oldu. Türkiye'de 3. olan partinin başkanı Sayın Yılmaz, o dönemin cumhurbaşkanı tarafından başbakan atandı. Dünyanın hangi demokrasisinde böyle bir yetki var. Kimin başbakan olacağını belirleyecek kadar önemli bir güce sahip olan bir şey. Bu ancak bir diktatörlük sisteminde olur."

(Sürecek)

Kaynak: AA / Ekonomi

Ekonomi Haberler

Bakmadan Geçme

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title