Haberler

Başbakan Yardımcısı Canikli Bankalar Birliği Yönetim Kurulu ile Bir Araya Geldi

Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, "Türkiye’de faiz oranları son derece yüksektir.

Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, "Türkiye'de faiz oranları son derece yüksektir. Son aylarda faiz indirimlerinde aşağı yönlü bir hareket başlamıştır. Faiz oranlarını mutlaka düşürmemiz gerekiyor ve bunu piyasa koşulları çerçevesinde gerçekleştireceğiz. Bu düşüş eğilimi trendi başlamıştır ve kalıcı olacaktır" dedi. Canikli, OHAL'in verdiği yetkiler kullanılarak kayyumluk işlerinin TMSF'ye devredildiğini söyledi.

Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, Türkiye Bankalar Birliği Yönetim Kurulu ile bir araya geldi. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü'nde gerçekleşen toplantıda Canikli, Türk bankacılık sektörünün Türkiye'de son 15 yılda sayısız kez stres testinden geçtiğini söyledi.

Türk bankacılık sisteminin 15 Temmuz gecesi ve akabinde yaşanan gelişmeler nedeniyle ortaya çıkan testten de başarıyla geçtiğini kaydeden Canikli, "Sonuçları itibariyle potansiyel olarak tahrip edici olabilecek özelliklere sahip bir test ortamından bir kez daha geçmiştir Türk bankacılık sistemi. Hiçbir destek almadan normal kendi akışı çerçevesinde bu sınavdan Türk bankacılık sektörü geçebilmiştir. Türk bankacılık sisteminin temelleri sağlamdır. Bir ülkenin, bir devletin belki de 50 yılda veya 100 yılda karşı karşıya kalabileceği hain darbe teşebbüsünden sonra çok kısa sürede her şey normale dönmüştür. ATM'lerden o gece çok sınırlı çekişler yaşanmıştır. Özellikle 15 Temmuz'da doğal stres testinden geçmiş olması, bankacılık sektörünün değerini uluslararası piyasalarda arttırmıştır" ifadelerini kullandı.

"Gayrimenkul Sertifikası ile ilgili önemli beklentilerimiz var"

Faizsiz İslami Bankacılık ve faizsiz finans ürünlerinin geliştirilmesi noktasında önemli çalışmaların yapıldığını ve bir kısmının hayata geçirildiğini kaydeden Canikli, "Sermaye Piyasası Kurulumuzun geçtiğimiz günlerde yürürlüğe koyduğu 'Gayrimenkul Sertifikası' bu ürünlerden bir tanesidir. Gayrimenkul Sertifikası ile ilgili önemli beklentilerimiz var. Hayata geçirilebilmesi için adımlarımız devam ediyor" diye konuştu.

"Katılım bankacılığının toplam bankacılık içerisindeki payı yüzde 5 civarındadır"

15 Temmuz'dan sonra bankacılık sektörüne yabancı ilginin hızlandığına dikkat çeken Canikli, şöyle devam etti:

"Yabancı sermaye kaynaklı yeni banka kurulması ya da piyasaya girmesi noktasında 15 Temmuz'dan sonra bir hareketlenme söz konusudur. 2011'den sonra yabancı sermayeli 4 tane yeni banka lisans almıştır. Bir tanesi de izin işlemlerini tamamlamıştır. Özellikle ciddi bir finans kaynağı potansiyeli olan katılım bankacılığı, faizsiz finans ya da İslami finans araçlarını da etkin bir şekilde kullanabilmeyiz. O hassasiyeti olan sermayenin Türkiye akışını sağlamak ve Türkiye'nin büyümesine katkı sağlar hale getirmek için bu noktada etkili araçları geliştirmemiz gerekiyor. Bugün itibariyle katılım bankacılığının toplam bankacılık içerisindeki payı yüzde 5 civarındadır. 2005 yılında 2 tane kamu orijinli katılım bankacılığı faaliyetine başlamıştır. 2023 hedefimiz bunu yüzde 15'e ulaştırmaktır."

Çalkantılı durumlara rağmen kredilerde geriye dönüşüm oranının yüzde 3.2 olduğunu vurgulayan Canikli, "Bu seviye, gelişmiş ekonomilerdeki bankacılık sektöründeki dönüşüm oranlarının gerisindedir. Bu açıdan son derece önemlidir. Türkiye, özellikle 2002 öncesi dönemde bu açıdan çok büyük problemler yaşamış ve bankacılık sektörünün temel fonksiyonlarını yapamaz hale getirecek takip ve dönüşüm oranları ile karşı karşıya kalmışlardı. Özellikle kamu bankaları açısından çok vahim bir tablo söz konusuydu. Halkbank'ın kredilerinin takibe dönüşüm oranı yüzde 48'in üzerindeydi. Diğer kamu bankalarında bu oran yüzde 24'ün üzerinde gerçekleşmişti" ifadelerini kullandı.

Sermaye yeterlilik oranı hakkında da bilgi veren Canikli, konuya ilişkin şunları söyledi:

"Sermaye yeterlilik oranı şuan itibariyle 15.8 seviyesindedir. Bugün bankacılık sektörümüz bu sıkıntılı dönemleri kalıcı bir tahribat ile karşı karşıya kalmadan aşabiliyorsa bunun altında yatan hususlardan bir tanesi de sermaye yeterlilik oranının yüksekliğidir. Bunu koruyacağız. Bizim kayıtlarımıza göre sektörün özkaynak karlılık oranı yüzde 15.3 olarak Temmuz 2016 itibariyle gerçekleşmiştir. Bu da önemli bir rakamdır. Bu rakamların yüksek olduğunu söyleyerek bankaların karlılık oranlarını biraz daha düşürerek bunu faiz oranlarının aşağı seviyeye çekilmesinde kullanılması gerektiği şeklindeki argümanların çok rasyonel olmadığını düşünüyoruz."

"Şuan itibariyle internet bankacılığında aktif müşteri sayısı 18 milyonu aşmıştır"

İnternet bankacılığında ciddi anlamda bir hareketlenmenin olduğuna dikkat çeken Canikli, "Haziran 2016 itibariyle bir önceki yılın 12 aylık dönemine göre internet bankacılığı kullanımında yüzde 17'lik bir artış meydana gelmiştir. Şuan itibariyle internet bankacılığında aktif müşteri sayısı 18 milyonu aşmıştır. Bankacılık sektörümüzün dış borç toplamı Haziran 2016 itibariyle 136.1 milyar dolara ulaşmıştır. Bu borç toplamının içerisinde vadesi bir yıldan az sürede dolacak olanların oranı yüzde 58 civarındadır. Bu oranlar borçların döndürülmesi ile ilgili herhangi bir sıkıntı çıkarmayacaktır. Son sendikasyon kredilerinde yenileme oranı yüzde 105'in üzerine çıkmıştır. Son 10 yıldan beri sürekli olarak özellikle bütçe görüşmelerinde genelde kısa vadeli borçların ama özelde bankacılık sektörünün kısa vadeli borçlarını döndürmede sıkıntı yaşayacağı her yıl bütçe görüşmelerinde ifade edilir ve çok büyük sıkıntılar çıkacağı iddia edilir. Ama bu hiçbir zaman gerçekleşmez. Son 10 yıldaki bütçe görüşmelerine bakın özellikle muhalefete mensup arkadaşlarımızın bu tür korkutucu senaryoları hiçbir zaman gerçekleşmemiştir. Gerçekleşme ihtimali de söz konusu değildir" diye konuştu.

"Bireysel kredi müşteri sayısı bugün itibariyle 15 milyonun üzerine çıkmıştır"

Bireysel kredilerdeki değişime yönelik bilgi veren Canikli, konu hakkında şunları söyledi:

"2016 yılının ilk 6 ayında tüketici kredilerindeki artış oranı yüzde 3.2'dir. Kredi kartlarındaki miktar itibariyle artış oranı yüzde 1.4, toplam bireysel kredilerdeki ortalama artış oranı da yüzde 2.9'dur. Bireysel kredi müşteri sayısı bugün itibariyle 15 milyonun üzerine çıkmıştır."

Canikli, "15 Temmuz'dan sonra FETÖ bağlantısı nedeniyle haklarında işlem yapılan şirketler üzerinde bankacılık sektörünün ciddi sayılabilecek bir riski bulunmaktadır. Özellikle bu şirketlere mahkemeler tarafından kayyum atanmasından sonra kayyumluk sisteminin bu firmaların hayatiyetlerini yürütüp yürütemeyecekleri ve bunlarla bankacılık sistemi arasındaki ilişkilerin hangi düzeyde ve hangi isabet yüzdesiyle yürütülebileceği noktasında ciddi bir kaygı oluşmaya başlamıştı. Mahkemelerin kayyum atamasındaki temel amaç ceza soruşturmasına esas teşkil eden o faaliyetin tespit edilmesi ve ortaya çıkartılmasıdır. Bu şirketlere FETÖ'ye kaynak aktardığı için ve kara para akladığı şeklindeki iddialar nedeniyle gidilmişti ve yargının da temel amacı konusu suç olan bu fiillerin hem engellenmesi hem de bunların delillendirilmesidir. Aynı zamanda bu işin ekonomik ve finansal boyutu vardır. Bu yönüyle de bankacılık sektörünü çok yakından ilgilendirmektedir. Yargının kendi öncelikleri çerçevesinde bu faaliyetlerin yürütülmesi öne çıkınca diğer konu ikinci plana atılma ihtimali gündeme gelmiştir. Bütün bu riskleri ortadan kaldırmak, özellikle bankacılık sektörünün bu firmalar üzerindeki risklerini de güvence altına almak amacıyla kayyumluk mekanizmasına OHAL süresince uygulanmak üzere ve OHAL'in verdiği yetkiler kullanılarak kayyumluk işleri bu konuda çok tecrübeli olan TMSF'ye devri kararlaştırılmış ve en son çıkan KHK'da bu hüküm kayıt altına alınmıştır. Artık bu firmalar belki kendi sahiplerinin yönetimlerinden daha sağlıklı bir şekilde TMSF tarafından yönetilecektir. Bankacılık sektörünün kredi ilişkileri açısından muhatabı bundan sonra son derece profesyonel bir yönetim sistemini hayata geçirecek olan bu şirketlerde TMSF'dir. Bu kararnamede TMSF'ye son derece kritik bir yetki daha verildi. TMSF'nin kayyum olarak atandığı bu şirketlerden faaliyetlerini sürdürmeleri mümkün görülmeyenler yine TMSF'nin tespiti çerçevesinde bunların satılması veya tasfiyesi mümkün hale gelecektir. Bu ayıklamalardan sonra TMSF'nin yönetilmesinde fayda gördüğü ve karlı bir şekilde faaliyetlerini sürdürmeleri mümkün olan şirketler geriye kalacak ve TMSF bunların yönetimlerini sağlayacaktır. Ceza soruşturması tamamlanana kadar TMSF bu yetkiyi kullanabilecektir. Eğer o şirketler kullanılarak kara paranın aklandığı ve FETÖ'ye kaynak aktarıldığı şeklinde bir tespit ortaya çıkarsa bütün bu şirketler mal varlığı ile devlete aktarılacaktır. OHAL ile hazineye devredilen FETÖ'ye ait kurum kuruluşlar ile ilgili şirketlerin tasfiyesi de TMSF tarafından yerine getirilecektir" açıklamasında bulundu.

Kayyum sistemi içerisinde de bir düzenlemeye gidildiğinin altını çizen Canikli, "Kayyumlar bu güne kadar yargı sistemi içerisinde şirketlere atanabiliyordu. Orada ciddi bir boşluk vardı. Yine bu kişilere ait, şirket bünyesinde olmayıp ama ciddi varlıklarının da olduğu söz konusuydu. İlk defa şirketler dışında bu varlıklara da mahkeme tarafından kayyum atanması imkanı getirildi" dedi.

15 Temmuz darbe kalkışmasının ardından bankacılık sektöründe oluşan bir sorun ile ilgili çalışmalarının devam ettiğini kaydeden Canikli, "Kredi ilişkisinin tesis edildiği tarihte herhangi bir FETÖ üyesi ile bağlantısı hiçbir şekilde tespit edilememiş şirketlere verilen krediler nedeniyle bankacılık sistemi bundan sorumlu tutulmaması gerekir. Kredi verildiğinde o firma ile ilgili FETÖ mensubu olduğu noktasında herhangi bir bilgi devletin kayıtlarında veya yargıya intikal etmiş bir durum söz konusu değilse, kredi açanlar bu bilgiye sahipseler sorumlu olacaklardır. Onun dışında da sorumsuzluk kuralını getireceğiz" ifadelerini kaydetti.

"Faiz oranlarını mutlaka düşürmemiz gerekiyor"

Türkiye'de faiz oranlarının son derece yüksek olduğunu belirten Canikli, "Son aylarda faiz indirimlerinde aşağı yönlü bir hareket başlamıştır. Faiz oranlarını mutlaka düşürmemiz gerekiyor ve bunu piyasa koşulları çerçevesinde gerçekleştireceğiz. Bu düşüş eğilimi trendi başlamıştır ve kalıcı olacaktır. Konut kredilerinde aylık yüzde 1'in altına şuan da gerilemiştir. Sadece konut kredilerinde değil, ticari ve kurumsal kredilerde de bunu düşürmemiz gerekir. Orada da aşağı yönlü bir kıpırdama başlamıştır. Merkez Bankasının faiz politikası esasında genel olarak faizlerin aşağı çekilmesi hedefimize bizi rahatlıkla ulaştırabilecek bir noktadadır. Merkez Bankasının faiz indirimleri ne yazık ki tam olarak diğer alanlara yansımamıştır. Mevduata verilen faizin yüksekliği sınırlandırıcı bir faktördür. Bizim önümüzdeki günlerde mevduat faizi üzerine yoğunlaşmamız gerekir. Mevduat faizleri düşürülmeden kredi faizlerinin aşağı çekilmesi çok zor gözüküyor. Ticari ve kurumsal kredilere uygulanan kredi faizlerinin aşağı çekilebilmesi için mutlak süratle mevduat faizlerinin de aşağı çekilmesi gerekiyor. Dışarıdan müdahale ile burada aşağı yönlü bir hareketin başlatılması söz konusu olamaz. Burada en temel belirleyici husus kısa vadede, mevduata verilen o faizde ki aşırı rekabetin ortaya çıkardığı o yarışın durdurulması gerekiyor. Faizlerin aşağı gelebilmesi için sektöre yeni kaynaklarında enjekte edilmesi gerekiyor. Sistemi ve sektöre yeni kaynakların aktarılabilmesinin önünün açılması gerekiyor. Bu çerçevede hükümetimiz son zamanlarda iki tane adım attı. Bunlardan bir tanesi Otomatik BES'in hayata geçirilmesidir. 10 yıllık bir dönemde yaklaşık 100 milyar liralık bir kaynağın burada oluşacağını tahmin ediyoruz. Diğeri ise Türkiye Varlık Fonu'nun kurulmasıdır. Özellikle uzun vadeli kritik ve stratejik alanlardaki yatırımlara kaynak sağlamak amacıyla çok büyük bir destek verecektir. Özellikle devlete ait kıymetlerin menkulleştirilerek iç ve dış piyasalardan kaynak oluşturmak için aracı olarak kullanılmasının önünü açacaktır" dedi. - ANKARA

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Ekonomi

Türkiye Bankalar Birliği Nurettin Canikli Ziraat Bankası Ekonomi Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title