Haberler

Avustralya'nın Sığınmacılara Yönelik Gözaltı Uygulamaları Ucm'ye Taşındı

Uzman hukukçulardan oluşan bir grup insan hakları savunucusu Avustralya'nın sığınmacılara uyguladığı deniz aşırı gözaltı rejiminin insanlığa karşı suç kapsamında soruşturulması için Uluslararası Ceza Mahkemesine (UCM) müracaat etti.

Uzman hukukçulardan oluşan bir grup insan hakları savunucusu Avustralya'nın sığınmacılara uyguladığı deniz aşırı gözaltı rejiminin insanlığa karşı suç kapsamında soruşturulması için Uluslararası Ceza Mahkemesine (UCM) müracaat etti.

İngiliz Guardian gazetesinde yer alan habere göre, Küresel Yasal Eylem Ağı (GLAN) ve Stanford Üniversitesi Uluslararası İnsan Hakları Kliniği adlı sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan hukukçular, UCM savcılığına sundukları 108 sayfalık dilekçede, Avustralya devletinin ve deniz aşırı adalarda kurduğu işlem merkezlerini yürüten özel şirketlerin sığınmacılara yönelik "korkunç muamelelerine" dikkati çekerek, bu merkezlerde işlenmiş olabilecek "insanlığa karşı suç" niteliğindeki fiiller hakkında soruşturma açılmasını talep etti.

Başvuru sahipleri yayımladıkları açıklamada, "Yakın dönmede ortaya çıkan bazı gerçekler, özel şirketler eliyle işletilen bu merkezlerde gayrıinsani koşullarda uzun süreli alıkoyma yanında çocuklara ve yetişkinlere yönelik fiziksel ve cinsel taciz olaylarının da yaşandığını ortaya koymaktadır." ifadesi kullanıldı.

Açıklamada, "Uzmanlar, adalardaki kötü koşullar ve bunun yol açtığı umutsuzluk hali nedeniyle sığınmacılar arasında kendine zarar verme vakalarının 'salgın seviyesine' ulaştığı konusunda uyarmaktadır." değerlendirmesine yer verildi.

Kuruluşlar, dilekçenin içeriğinin bugüne dek savaş bağlamı dışında yapılan en kapsamlı insanlığa karşı suç isnadı olabileceğinin altını çizdi.

"Hükümet yetkilileri ve şirket çalışanları yargılanabilir"

Avustralya'nın da tarafı olduğu Roma Statüsü çerçevesinde faaliyet yürüten UCM'nin ülkedeki kişi ve kurumlara dava açabilmesi için bu merkezlerde işlenen hak ihlallerinin "herhangi bir sivil nüfus grubuna yönelik yaygın, sistematik ve bilinçli bir saldırı niteliğinde olduğu" kanaatine varması gerekiyor.

Roma Statüsünün yedinci maddesi, "nüfus gruplarını kitlesel yer değiştirmeye veya tehcire zorlanma" ve "kişileri hapis veya başka yollarla fiziksel özgürlüklerinden yoksun bırakmayı" "insanlığa karşı suç" kavramı içinde tanımladığı 9 suç fiili arasında sayıyor.

Başvurunun öncülerinden, Stanford Üniversitesi insan hakları ve çatışma çözüm kliniğini eğitmenlerinden hukukçu Diala Shamas, UCM'ye yapılan başvurunun Avustralya'nın yeni ve eski hükümet yetkililerinin veya üstlenici şirketin çalışanlarının insanlığa karşı suçlardan yargılanmasını sağlayabileceğinin altını çizdi.

Shamas, "ABD gibi küresel güçlerin mültecilere sırtını döndüğü bir dönemde, uluslararası hukukun onların haklarını koruması daha büyük önem kazanıyor." diye konuştu.

GLAN Başkanı, Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Dr. Ioannis Kalpouzos da Avustralya'nın izlediği katı iltica politikalarıyla kötü bir emsal haline geldiğini ve ileride diğer Avrupa ülkelerinin bu örneği izleyebileceği konusunda uyarıda bulundu.

Kalpouzos, "Günümüzde dünyanın en korumasız insan grubu olan mültecilere yönelik suçların normalleştirildiğine tanık oluyoruz. Savcılık, durumun vahametini görüp, bunu engellemek için gerekli adımı atmalı." ifadesini kullandı.

"UCM kritik kavşakta"

Bu arada GLAN ve Stanford Üniversitesi'nin ortak başvurusunun, UCM'nin meşruiyetinin ve tarafsızlığının sorgulandığı kritik bir kavşağa denk geldiği belirtiliyor.

Mahkeme 2002'deki kuruluşundan bu yana savcılık inisiyatifiyle ancak üç soruşturma açabildi. Bunlar Kongolu savaş ağaları Thomas Lubanga Dyilo ve Germain Katanga hakında ve Güney Osetya'da işlenen savaş suçlarıyla ilgili davalardı.

Yakın dönemde aralarında Gambia, Güney Afrika, Burundi ve Rusya'nın olduğu dört ülke anlaşmadan imzalarını çekmişti. Afrika Birliği de yalnızca Afrika kıtasında yaşanan ihlallere odaklandığı gerekçesiyle UCM'yi eleştirmişti.

Uzmanlar, UCM'nin bu başvuru sorası Avustralya aleyhine soruşturma başlatmasının mahkemenin tarafsızlığına yönelik güveni yeniden tesis edilmesini sağlayacağı görüşünü paylaşıyor.

Manus ve Nauru

Avustralya 2001 yılından bu yana sığınmacı olarak ülkeye gelen yabancıların başvuru işlemlerini Pasifik'te Papua Yeni Gine'ye bağlı Manus Adasında ve kendi başına bağımsız bir Cumhuriyet olan Nauru Adasında kurduğu deniz aşırı göçmenlik merkezlerinde yürütüyor. Avustralya'ya deniz yoluyla kaçak giriş yapan tüm göçmenler bu adalara transfer edilirken, uçakla gelen göçmenlerin işlemleriyse Avustralya ana karasında görülüyor.

Manus ve Nauru Adalarındaki işlem merkezleri halen yaklaşık 2 bin erkek, kadın ve çocuk sığınmacıya ev sahipliği yapıyor. Bunların yaklaşık bin 500'ü sığınmacı statüsü resmen tanınan fakat adalardan ayrılmalarına izin verilmeyen kişilerden oluşurken çoğu üç yıldan fazladır bu adalarda yaşıyor ve halen ne kadar daha tutulacakları bilinmiyor.

İki deniz aşırı merkezde bugüne kadar sığınmacıların gardiyanlar tarafından fiziksel ve cinsel saldırılara uğradıkları, bir sığınmacının cinayete kurban gittiği, çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarının yaşandığı belirtiliyor.

Süregelen ruhsal bunalımların ve kendine zarar verme olaylarının kronik seviyede olduğu ve sağlık bakımının yeterli olmadığı gerekçesiyle başta Birleşmiş Milletler olmak üzere insan hakları kuruluşlarının ve diğer ülkelerin yoğun eleştirilerine uğramıştı.

Papua Yeni Gine Yüksek Mahkemesi bundan 10 ay önce verdiği kararda Manus Adası'ndaki işlem merkezinin "gözatındakileri yasa dışı olarak özgürlük hakkından mahrum bıraktığı" dolayısıyla "anayasa ve yasalara aykırı olarak faaliyet yürüttüğüne" hükmetmişti. Buna rağmen merkez faaliyetine devam etmişti.

Çok sayıda eski merkez çalışanı kamplardaki kötü koşullara ve istismar vakalarına dair yaptıkları tanıklıklarla yaşananları kamuoyu gündemine getirmişti. Eski Avustralya Sağlık Bakanlığı Ruh Sağlığı Hizmetleri Dairesi Başkanı Peter Young, merkezlerdeki gözaltı atmosferinin bilinçli olarak "zehirlenmiş" olduğu ve işkence tanımına uygun düştüğünü ileri sürmüştü.

Yine söz konusu merkezlerde incelemeler yapan travmatolojist Paul Stevenson, koşulları 40 yılık meslek hayatında gördüğü en korkunç "mezalim" olarak tanımlamıştı.

Kaynak: AA / Güncel

Papua Yeni Gine Avustralya Roma Politika Güncel Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title