Haberler

AK Parti 1. Olağanüstü Büyük Kongresi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “İsimler fanidir.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "İsimler fanidir. Baki olan davadır. Dün, bu büyük davanın sancaktarlığını başkaları yapıyor, mücadelesini başkaları veriyordu. Bugün o sancağı biz gururla ve şerefle taşıyoruz. Yarın da bu dava sancağı düşmeyecek" dedi.

AK Parti 1. Olağanüstü Büyük Kongresi'nde konuşan seçilmiş Cumhurbaşkanı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "10 Ağustos sürecinde, işte bu teşkilat tarih yazdı. Bu teşkilat, her bir vilayetimizde, her bir ilçe, belde ve köyümüzde, aşkla, şevkle, gayretle çalıştı. Sizler, sadece Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine şahitlik etmediniz; bu tarihi hadiseyi bizzat sizler kendi ellerinizle inşa ettiniz, imar ettiniz. Önce, 2007'deki Anayasa Değişikliği halk oylamasında, milletimizin yüzde 69 oy oranıyla 'evet' demesini sağlayarak tarih yazdınız.

Ardından, 10 Ağustos sürecinde çok çalışarak, milletin adayını, milletin adamını Türkiye Cumhuriyeti'nin 12'nci Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin halkoyuyla gelmiş ilk Cumhurbaşkanı yaptınız. Sizlere sonsuz teşekkürler ediyorum. Gayretleriniz, emekleriniz, alınteriniz için, dualarınız için sizlere teşekkür ediyorum. Şahsımı Cumhurbaşkanı adayı olarak gösteren grubumuza; adaylığın ardından 10 Ağustos'a kadar gece gündüz çalışan teşkilatımızdaki her bir kardeşimize, yol arkadaşımıza, gönüldaşımıza teşekkür ediyorum.

Tarihimizde ilk kez, Cumhurbaşkanı, halkın sandığa gitmesi suretiyle belirlendi. Bu süreci son derece başarılı şekilde idare ettik. Adayların belirlenmesi, seçim süreci, oylama, ardından gelişen süreç, tamamen Anayasa ve yasalar çerçevesinde tecelli etti. Türkiye, yeniliklere ne kadar kolay ve ne kadar hızlı uyum sağladığını, bu süreçte bir kez daha gösterdi.

İlk kez tecrübe edildiği halde, hiçbir sorun çıkmadan, hiçbir krize, kaosa mahal verilmeden, belki de Cumhuriyet tarihimizde ilk kez bu kadar sorunsuz, bu kadar kolay, bu kadar suhulet içinde bir Cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleşti" dedi.

AK Parti'nin her zaman ilklerin partisi olduğunu belirten Erdoğan, "Parti olarak, teşkilat olarak, Türkiye'ye böyle bir ilki, böyle bir reformu kazandırmanın gururunu hep birlikte yaşıyoruz ve inanın, nefes alıp verdiğimiz müddetçe de bu gururu hep birlikte yaşayacağız.

Bu vesileyle, demokratik olgunluğunu bir kez daha gösteren, sandığa gidip oyunu kullanan, bu tarihi süreçte emeği ve katkısı olan aziz milletime, milletimin 77 milyon her bir ferdine de sonsuz şükranlarımı ifade ediyorum. Kardeşlerim, çok değerli yol arkadaşlarım, bugün, bu olağanüstü Kongre ile 13 yıldır gururla taşıdığım AK Parti'nin Genel Başkanlık vazifesini artık sizlere teslim ediyorum. 14 Ağustos 2001 tarihinde başlayan Genel Başkanlık vazifem, 13 yıl, 13 gün sonra, işte bugün nihayete eriyor. Yarın inşallah, saat 14'te, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde mazbatamızı teslim alacak, on bir buçuk yıl boyunca üstlendiğimiz Başbakanlık vazifesini de teslim edecek, yemin ederek Türkiye Cumhuriyeti'nin 12'nci Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenmiş olacağız" diye konuştu.

"BUGÜN ÖZ DEĞİŞMİYOR, SADECE İSİMLER DEĞİŞİYOR"

"1 Temmuz'da, adaylığımın açıklandığı toplantıda, bunun bir nihayet olmadığını, bir son, bir bitiş olmadığını; bunun yeni bir başlangıç olduğunu ifade etmiştim" diyen Erdoğan, "Sonrasında yaptığımız tüm toplantılarda, mitinglerimizde, 10 Ağustos akşamı AK Parti Genel Merkezi'nin balkonunda, aynı şekilde bu hususun altını kalın çizgilerle çizmiştim.

Kardeşlerim, Bugün değişen, sadece şekildir. Bugün öz değişmiyor. Bugün, partimizin yüklendiği misyon, davamızın ruhu, hedef ve ideallerimiz değişmiyor. Bugün, sadece ve sadece isimler değişiyor. Her zaman ifade ettim: AK Parti, 13 yıllık bir siyasi parti olsa da, aslında, asırlar öncesinden başlamış kutlu bir yürüyüşün, kutlu bir davanın mirasını omuzlarında taşıyan bir partidir" şeklinde konuştu.

Erdoğan, "1071'de, Malazgirt ovasında, Sultan Alparslan'ın arkasında namaza duran, ellerini dua için semaya açan neferlerin hissiyatı neyse, bizim de hissiyatımız işte odur. Kudüs'e doğru yürüyen, Kudüs'ü bir barış şehri yapmak için ilerleyen Selahattin Eyyubi'nin askerlerinin duyguları neyse, işte bizim de duygularımız aynen onlardır. Bizler, Mohaç'taki, Niğbolu'daki, Kosova'daki, hem şehadet şerbetini içmek, hem de zaferleri kuşanmak için sabırsızca bekleyen ecdadın torunlarıyız. Hicaz'ın çöllerinde sıcağın altında; Sarıkamış'ta Allahu Ekber Dağları'nda, beyaz karların altında şehit olanlar bizim dedelerimizdir.

Çanakkale'de, dünyanın en modern orduları karşısında yüreği ile direnen ve zafer kazanan şehitler bizim dedelerimizdir. Medine'yi, Filistin'i, Mısır'ı, Suriye'yi, Irak'ı canı pahasına savunanlar bizim dedelerimizdir. Bizler, hep birlikte, Kurtuluş Savaşımızda, var olmak ya da ebediyen yok olmak, onuruyla yaşamak veya onuruyla şehit olmak arasında seçim yapan kahraman Mehmetçiğin torunlarıyız. Sanmayın ki 13 yıllık bir yoldan geliyoruz.

Biz asırlardır yürüyoruz. Asırlardır, hem vatanımızı, hem milletimizi, hem de elimizin ulaşabildiği tüm mazlumları korumak için, gözetmek için, dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirmek için mücadele veriyoruz" dedi.

Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Biz kökü olmayan, ruhu olmayan, geçmişiyle irtibatlarını koparmış bir parti, böyle bir hareket asla değiliz. Bu harekette Abdülhamit Han'ın dirayeti; Fatih Sultan Mehmet'in kahramanlığı, Osman Gazi'nin basireti; Nurettin Zengi'nin cesareti, Sultan Alparslan'ın imanı vardır. Bu harekette, Gazi Mustafa Kemal'in ufku, vizyonu, hayalleri vardır. Bu harekette, merhum Adnan Menderes'in, millet uğruna verilmiş canı vardır. Bu harekette, hiç şüpheniz olmasın, Eski Başbakanlarımızdan, Profesör Doktor Necmettin Erbakan'ın da alınteri vardır. Bu harekette, eski Başbakanlarımızdan, Cumhurbaşkanlarımızdan, merhum Turgut Özal'ın da emeği vardır. Bu hareket, 14 asır önce Mekke'nin yalçın dağlarına inzal olmuş Allah kelamını, onun alemlere rahmet olarak gönderilmiş Nebi'sini kendisine rehber edinmiş bir harekettir. Bu hareket, Ahmet Yesevi'den Mevlana'ya, Hacı Bektaş Veli'den Hacı Bayram Veli'ye, Yunus Emre'den Fuzuli'ye, Ahmede Hani'den Mela Ceziri'ye, Nazım Hikmet'ten Necip Fazıl'a, Mehmet Akif'ten Sezai Karakoç'a kadar; o tatlı pınarlardan kana kana içmiş, o bereketli pınarlardan beslenmiş bir harekettir. Biz bu yola 13 yıl önce çıkmadık. Biz bu yola 100 yıl önce çıkmadık. Biz, insanlık tarihi boyunca dosdoğru bir istikamette ilerleyen, iyinin ve doğrunun mücadelesini tevarüs etmiş bir hareketiz. İşte onun için, isimlerin hiç ama hiç önemi yoktur. Hazreti Adem'den bugüne kadar nice insanlar dünyaya geldiler, kondular ve göçtüler. Mezarlıklarda, ismi unutulmuş, bedeni çürümüş, topraktan geldiği gibi toprağa karışmış milyarlarca insan var. Milyarlarca isim, kayboldu ve gitti. Ancak, Hazreti Adem ile başlayan, iyinin ve kötünün mücadelesi insanlık tarihi boyunca devam etti. İsimler fanidir. Baki olan davadır. Dün, bu büyük davanın sancaktarlığını başkaları yapıyor, mücadelesini başkaları veriyordu. Bugün o sancağı biz gururla ve şerefle taşıyoruz. Yarın da bu dava sancağı düşmeyecek."

"İnşallah, istikbalde de bu dava sahipsiz kalmayacak" diyen Erdoğan, "Bugünün çocukları, gençleri, Allah'ın izniyle bizlerden bu dava sancağını teslim alacak ve tıpkı bizim gibi, onurla ve şerefle o sancağı taşıyacaklar. Kardeşlerim. Şunu burada özellikle ifade etmek istiyorum:

Bu büyük dava, bu kutlu hareket, altını çizerek söylüyorum, mensuplarıyla şereflenmez; tam tersine, mensuplarına şeref verir. "Ben yoksam, dava da yok" diyenler, daha en baştan kaybetmiş olanlardır. "Ben olmazsam, dava ilerleyemez'" diyen, davanın ruhunu, özünü anlayamamıştır. "Bu dava ancak benim ismimle ayakta kalabilir, ancak benim ismimle şereflenebilir' diyen, kibir tuzağına düşmüştür.İstişareyi, danışmayı, ortak aklı dışlayan; ortak kararları, şahsi beklentileriyle uyuşmadığı için beğenmeyen bu kutlu davaya haksızlık etmiştir. Zira bu dava hiçbir zaman koltuk davası olmamıştır. Bu dava, hiçbir zaman, tarihin hiçbir döneminde, makam davası, rütbe davası, paye davası olmamıştır. Bu dava, şahsi hırsları, kibri, fitneyi ve nifakı, kıskançlığı, çelme takmayı, başkasının kuyusunu kazmayı her zaman dışlamış, her zaman dairesinin dışına atmış bir davadır. Tarih, davasına ihanet edenlerin nasıl onursuzca yok olup gittiğinin örnekleriyle doludur. Bizim dahi, yakın tarihimiz, davasına ihanet eden, partisine ihanet eden, kendisini seçen milletine ihanet edip zillete düşen isimlere şahit olmuştur. İşte onları hiç kimse hatırlamıyor. Onların iftiralarını hiç kimse hatırlamıyor. Okyanus ötesinden gelen telefonlarla istifa edenleri, darbecilerin tehditlerine boyun eğenleri, darbecilerin getirdikleri haberlere inananları bugün hiç kimse hatırlamıyor. Ama Allah'a hamdolsun, bu dava dimdik ayakta duruyor ve umutla geleceğe ilerliyor.

Safını cesaretten yana belirleyenler, işte bugün izzetleriyle, şerefleriyle, haklı gururlarıyla buradalar. Başkalarının oyuncağı olanlar ise çoktan unutuldular. Bu büyük dava, bu kadim dava, nice isimler gördü, nice isimlere şahit oldu. O isimlerin hepsi geldi ve geçti; ama dava işte burada. Bugün de, bundan sonra da isimler değişecek. Hiçbirimiz bu dünyada baki değiliz; hepimiz faniyiz. Bu dava uğruna emek sarf edenler hayırla yadedilecek. Bu dava uğruna, canını, malını, mesaisini ortaya koyanlar hiç unutulmayacak. Bu dava dairesi içinde, arkasında eser bırakanlar belki de asırlar boyunca hatırlanacak. Rabbim'den duam odur ki; şahsımı da, buradaki tüm yol arkadaşlarımı da, bu davanın neferleri olarak her zaman hayırla hatırlanmamızı bizlere nasip etsin" ifadelerini kullandı.

Erdoğan, "Bizim sancaktarlığını yaptığımız dava, 29 Ekim 1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin, istiklal, hürriyet, kalkınma ve adalet davasının ta kendisidir. Bizim davamız, Türkiye davasından ayrı bir dava değildir. Biz, Türkiye içinde, farklı bir istikamete bakan, farklı hayaller ve hedefler peşinde yürüyen bir hareket değiliz. Milletimizin asırlardır devam eden kutlu yürüyüşü, 29 Ekim 1923'te, Türkiye Cumhuriyeti adı altında yeniden şekillenmiştir; ama dava değişmemiştir, hareket değişmemiştir, öz, ruh değişmemiştir.

Hiç şüphesiz, 91 yıllık Cumhuriyet tarihimiz boyunca, kabuğu değiştirmeye, özü ve ruhu değiştirmeye, Türkiye'yi bu asırlık dava yürüyüşünden koparmaya yönelik girişimler olmuştur. Millet, bu girişimlere izin vermemiştir. Aziz millet, devletinin ve medeniyetinin kadim davasının değiştirilmesine, örselenmesine ve yıpratılmasına müsaade etmemiştir.

13 yıllık Genel Başkanlık görevim süresince, ben de, arkadaşlarım da, 23 Nisan 1920 tablosunu her fırsatta hatırlattık, her fırsatta gündeme taşıdık. 23 Nisan 1920'de, Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılmadan önce, bizzat Gazi Mustafa Kemal'in talimatıyla, bütün vilayetlerde hatimler indirilmiş, mevlid-i şerifler okunmuştu. 23 Nisan günü, özellikle bir Cuma gününe denk getirilmişti. Cuma günü, Ankara'da, Hacı Bayram Camii'nde Cuma namazı kılınmış, hatim duası yapılmış, Buhari-i Şerifler okunmuş, Ulus'taki Meclis binasının önüne gelinmişti. Ulus'taki Meclis binasının önünde yine dualar edilmiş, kurbanlar kesilmiş, Büyük Millet Meclisi bu şekilde açılmıştı. Ulus'taki Büyük Millet Meclisi'nin Genel Kurul salonunda, Meclis Kürsüsü'nün arkasına, "Onlar işlerini istişareleriyle yaparlar' mealindeki Şura Suresi'nin 38. ayeti yazılmıştı. İlk Meclis'teki muhteva, tam anlamıyla bir Türkiye manzarasıydı. Orada Türkler vardı, Kürtler vardı, Araplar, Çerkezler, Gürcüler vardı. Orada Sünniler de vardı, Aleviler de vardı. Milletin bütün unsurları, işgali sona erdirmek, Kurtuluş Savaşı'nı sevk ve idare etmek, zafer kazanmak için gönül birliği yapmışlardı. Türkiye Cumhuriyeti'nin mayası, işte orada, o ilk Meclis'te atılmıştı" dedi.

Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Kurulacak devlet, herkesin devleti olacaktı. Millet, bütün fertleriyle, bütün unsurlarıyla, barış ve hoşgörü içinde yaşayacak; birbirinin inançlarına, değerlerine saygı içinde geleceği inşa edecekti. Farklılıklar bir zenginlik olarak görülecek; Osmanlı coğrafyasındaki bir arada yaşama kültürü, Türkiye Cumhuriyeti'nde de devam edecekti. İşte sonraki yıllarda, bu ilk Meclis'teki umut ve uyum muhafaza edilemedi. Millet devletine istikamet çizecekken; devlet, milletine istikamet çizmek istedi. Devlet vatandaşın her şeyine karışmaya, her şeyini düzenlemeye, hatta kılık kıyafetini, müziğini dahi şekillendirmeye çalıştı. Tek tip bir millet oluşturulmak istendi. Adeta tornadan çıkmış gibi, şeklen, fikren her biri birbirine benzeyen fertler imal edilmek istendi. O kadar ki, bütün farklılıklar reddedildi. Etnik kökenler, diller, inançlar, değerler reddedildi. Farklı olana tahammül edilmedi. Farklı kıyafete, farklı düşünceye, değerlerin, inançların yaşatılmasına müsaade edilmedi. Devlet ile millet arasındaki mesafe açıldı. Devlet milletinden uzaklaştı; millet de devletinden uzaklaşmak zorunda bırakıldı. Ret, inkar ve asimilasyon; 780 bin kilometrekare üzerinde hemen her fert için bir zulme dönüştü." - ANKARA

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Politika

Recep Tayyip Erdoğan 23 Nisan Ak Parti Politika Güncel Haberler

Bakmadan Geçme

title