Haberler

62.hükümet Programı TBMM'de

Hükümet programından (2): "Yargı alanındaki temel sorunumuz, bazı yargı mensupla­rının siyasi ideolojik bir misyon üstlenmesi ve hakem olma vasfını yitirerek taraf haline gelmesidir" "Bugüne kadar nasıl toplumdaki her bir ferdin yaşam tarzına saygı gösterdiysek, bundan sonra da farklı yaşam tarzlarına.

62. Hükümet programında, yargı alanındaki temel  sorunun, bazı yargı mensupla­rının  siyasi-ideolojik  bir  misyon   üstlenmesi, hakem olma vasfını yitirerek taraf haline gelmesi olduğu belirtilerek, "Yargının  bağımsız ve tarafsız olması,  yargı üzerinde  kurulmak istenen  vesayetlerin  yok edilmesi,  yargının milletin  yargısı ol­ması için yapılması gerekenleri  tereddütsüz yapmak       hükümeti­mizin ana öncelikleri arasında  yer alacaktır" denildi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, TBMM Genel Kurulu'nda 62. Hükümet programını okudu.

62. Hükümet programında, geçmiş dört hükümet döneminde gerçekleştirilen demokrasi  mücadelesinin 2023  vizyonu çerçevesinde derinleştirerek devam ettirme kararlılığında olunduğu vurgulandı. Demokrasi yürüyüşünün, toplum-siyaset-devlet arasındaki en­gellerin kaldırılması, toplumsal  talep ve eğilimlerin siyasette ve devlet idaresinde esas alınması anlayışı üzerine bina edildiği belirtildi.

Toplumu siyasetin  öznesi  kılmak  için  bütün  hükümetleri döneminde siyaseti ve toplumun iradesini  rehin  alan  vesayet sistemine karşı aktif  bir mücadele yürütüldüğü ifade edildi. Vesayet sistemine temel  teşkil eden  sivil ve askeri bürokratik kurumları dönüş­türme ve demokratikleştirme mücadelesi  verildiği vurgulanarak, siyasete, siya­set  dışı  yollardan  müdahale etme  ve onu  etkileme döneminin sona erdirildiği belirtildi. Bunun sonucu olarak, bugün  artık ne bürokratik kurumların siyasete yön verebildiği ne de Meclis'in, iradesini seçilmemiş kurumlara devrettiği vurgulandı.

-"Yeni Türkiye'nin harcına katacağız"

Ortaya konulan 12 yıllık demokrasi mücadeleleriyle, siya­sete itibar, Meclis'e saygınlık  kazandırıldığı vurgulanan programda, millete  güven aşıladıkları,  halkı hakem,  demokratik süreç ve mekanizmaları yegane yol  belirledikleri kaydedildi. Geçmiş  AK Parti  hükümetlerinin oluşturduğu bu demokratik mirası derinleştirerek devam ettirecekleri,  bu mi­rası yeni Türkiye'nin harcına katacakları ifade edildi.

Yeni Türkiye'de  kurumlar ve aktörlerin, ancak milletten aldıkları yetki  ve meşruiyet ölçüsünde siyasal  güç sahibi  olabileceğine işaret edilen programda,"Geniş halk kitlelerini  dar kadrolara karşı güçlü kılan ve tüm dünyada demokrasinin olmazsa  olmazı  kabul  edilen  sandığın onurunu korumaya devam  edecek, çoğunluğun yönetme haklarının  gasp edilmesine müsamaha göstermeyeceğiz"  denildi.

-"Demokratik katılım ile taçlandırmak"

AK Parti Hükümetleri'nin, temsili  demokrasiyi katılımcı  demokrasinin bir alternatifi değil, hazırlayıcısı olarak  gördüğü belirten 62. Hükümet programında,  "Katılımcı demokrasinin hayata geçmesi için öncelikle temsili demokrasi­nin kurumsallaşması, milli iradeyi örseleyen siyaset dışı odak­ların etkinliklerinin sınırlandırılması, toplumsal eğilimlerin demokratik süreçlerle siyasete yansımasının garanti  altına alın­ması gerektiğine inanıyoruz" ifadeleri yer aldı.

Yeni dönemde demokrasinin artık yeni  bir evreye geçtiğine işaret edilerek, temsili  demokrasiyi, siyasi ve demokratik katılım  ile taç­landırmanın, bu dönemdeki ana  hedefler olacağı bildirildi. Bu hedefe yönelik  olarak, hükümetin, sivil toplum  kuruluşlarının yönetime daha aktif katılımı  ile temsili demokrasinin katılımcı demokrasiye doğru gelişmesine katkı sağlayacağına vurgu yapıldı.

-"Yeni Türkiye yolunda hedefimiz"

Türkiye'de demokrasi açığına kaynaklık eden ana nedenin, devleti yönetenlerin kimlik dayatan,  toplum mühendisliği yapan zihni­yeti olduğu vurgulanan programda, şunlar kaydedildi:

"Bu zihniyet  ve uygulama,  siyasetimizi  zayıf, de­mokrasimizi ayıplı, devlet-toplum ilişkilerimizi sorunlu kılmıştır. AK Parti  hükümetleri, iktidara geldiği  günden beri, devletin topluma kimlik  biçme,  dikte  etme  hakkının olmadığını dile getirerek, bu vesayetçi zihniyetle  mücadele etmiş,  siyaseti  de­mokratik meşruiyete kavuşturma hedefini  öncelemiştir. İktidarımız döneminde, topluma kimlik dayatmadığımız gibi, daha önce  izlenen  ret  ve inkar  siyasetini  de sona  erdirdik. Hiçbir insanımızın kendisini  dışlanmış veya ikinci sınıf  hissetmediği, kapsayıcı ve evrensel değerlere dayalı  bir vatandaşlık anlayışı içerisinde  birliğimizi ve bütünlüğümüzü pekiştiriyoruz. Artık  devlet  kapılarından geri çevrilen başörtülü kızlarımız, anadilini konuştuğu için zulüm   gören   kardeşlerimiz yok.  Alevi vatandaşlarımız artık kimliklerini gizlemek  zorunda kalmıyor.  Gayrimüslim cema­at vakıflarının malları iade ediliyor. Avrupa'da Romanlara karşı ayrımcı  politikaların uygulandığı bir ortamda, Roman  Dili  ve Kültürü Enstitüleri kurarak,  Roman vatandaşlarımızın  yaşam koşullarını  iyileştirme kararı aldık.

Bütün  etnik,  mezhebi  ve dini  kesimlere,  başörtülü veya  başı açık, köylü veya şehirli,  kadın  veya erkek, yoksul veya zengin, şu veya bu siyasi görüşten tüm vatandaşlarımıza eşit mesafede duruyor, her  bir bireyin  temel  hak ve özgürlüğünden en  ileri derecede  yararlanacağı  bir Türkiye'yi  hedefliyoruz. Etnik, dini ve mezhepsel aidiyetlerden önce  tarihdaşlık ve vatandaşlık anlayışını benimsiyoruz. Bu  anlayış,  devletin   bütün  kimliklerle hakkaniyet ölçüsünde, eşitlik temelinde ve demokratik bir ilişki geliştirmesini gerekli kılıyor;  bu da hükümetimizin toplumsal zenginliğimizin unsuru olan etnik,  dini ve mezhepsel çoğulculuğumuza yaklaşımındaki temel felsefesini oluşturuyor. Yeni Türkiye  yolunda hedefimiz; etnik  kimliği,  mezhebi   ve inancı  ne olursa olsun herkesi kucaklayan,  onları eşit vatandaş­lık ile evrensel ilkeler ve değerler  temelinde demokratik bir or­tak yaşam bilincine ulaştıran  bir anlayışın hayata geçirilmesidir. Bugüne  kadar  nasıl toplumdaki her  bir ferdin  yaşam  tarzına saygı gösterdiysek,  bundan sonra da farklı yaşam tarzlarına say­gı gösteren, onları güvence altına alan bir Türkiye hedefliyoruz. Kişisel özgürlüklerin önünü kapatan  değil, açan  bir iktidar  ol­maya devam edeceğiz."

-"Alevi vatandaşların talepleri"

Hükümet'in, yeni Türkiye'yi inşa misyonu doğrultusunda diğer toplumsal kesimler gibi Alevi vatandaşların da inanç ve kültür temelli  taleplerini  karşılamayı hedeflediği bildirildi. Hükümet'in bu süreci, Alevi vatandaşların kanaat  önderleri ve temsilcileriyle  koordine ederek yürütmeye devam edeceği belirtildi.

Demokrasi alanında atılacak adımların,  aynı zamanda  kalkınmaya da yeni  bir ivme  ve seviye  kazandıracağına işaret edilen programda, dünya deneyimlerinin, demokrasi  ile ileri derecede  kalkınma arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya koyduğu vurgulandı.  Programda, "Bir ülke demokrasisini tahkim etmeden ancak belli bir seviyeye kadar kalkınabilir,  cazibe  merkezi  haline  gelebilir. Bu çerçevede, in­sani  kalkınma için  demokrasimizin standartlarının  daha  ileri düzeylere taşınması şarttır" denildi.

-"Kazanımları kurumsallaştırmak"

AK Parti Hükümetlerinin, iktidara geldiği ilk andan  itibaren demokrasi ile kalkınmayı  birbirinin karşısına konumlandırıp, birinden di­ğeri lehine feragat etmekten ziyade, ikisini içeren, hatta  biri için diğerini gerekli gören bir söylem ve siyaset geliştirdiği kaydedildi. Bunun sonucunda Türkiye'nin, Cumhuriyet  tarihinin en hızlı ekonomik kalkınma ve demokratik gelişim dönemini yaşadığı ifade edildi.

Yeni dönemde, son  12 yılda verilen demokrasi  mücadelesinde elde edilen kazanımları kurumsallaştırarak, Türkiye demokrasi­sini sağlam, öngörülebilir ve kalıcı kılmanın hedeflendiği belirtildi. Demok­rasinin bu şekilde kurumsallaşmasının, toplumsal refahın daha da artmasına  ve refahın daha adil dağılımına  yol açtığına dikkati çekildi.

Programda, "Çoğulcu, eşitlikçi ve katılımcı  demokrasi  hedefimiz, Türkiye'ye dünya  demokrasileri sıralamasında sınıf  atlatacaktır. Bu  bağ­lamda,  daha önce gerçekleştirdiğimiz, iç hukukumuz ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin  milletlerarası antlaşmalar arasında ihtilaf  çıkması  halinde,  uluslararası  andaşmaları esas alan po­litikamızla  uyumlu olarak,  temel  hak ve özgürlükler alanında uluslararası normlar,  bundan  sonra da tüm  politikalarımıza te­mel teşkil edecektir" ifadeleri kullanıldı.

-"Demokrasiye derinlik kazandırdı"

Programda, AB sürecine de yer verildi. Cumhuriyet'in ilanından sonraki  en önemli  çağdaşlaşma projesi olan  AB üyelik sürecinin, ilk kez AK Parti Hükümetleri döneminde sistematik bir çerçeveye oturduğu ve siyaset vizyonunun bir parçası haline getirildiği vurgulandı.

Katılım  müzakereleri başladığında ortaya  konulan tam  üyelik hedefinin, AB kaynaklı gecikmelere ve engellere rağmen, bugün  de aynı şekilde  devam  ettiği bildirildi.

AB müktesebatı  çerçevesinde yapılan  anayasal  düzenlemeler, yargı  reformları  ve yasal değişikliklerin, Türk demokrasisine derinlik  kazandırdığına işaret edilen programda, AB'nin tahsis  ettiği  mali  yardımlardan etkili  biçimde yararlanıldığı, Türkiye'ye 2014-2020 yıllarını  kapsayan  dönemde 4,5 milyar avro bütçe tahsis  edilmesinin  planlandığı vurgulandı.

Programda, "Avrupa'dan  Ortadoğu'ya geniş  bir coğrafyada  tarihin  yeniden yazıldığı  bu kritik  dönemde, AB üyeliğinin  ülkemiz  açısından stratejik önemi ortadadır. Geçmişte olduğu gibi,  gelecekte  de çok yönlü  dış politikamızın en önemli  ayaklarından biri AB ile katılım  müzakereleri olacaktır. Türkiye,  her zaman Avrupa'nın üzerinde  yükseldiği  evrensel değerlerin  arkasında olmuştur ve olmaya devam edecektir. AB sürecine ve bu süreçte yaşanan  değişime, dönüşüme ina­nan Hükümetimiz AB üyeliği  konusunda kararlı  ve istikrarlı politikasını sürdürecektir. Sürecin  tüm  zorluklarına rağmen, bizim  için  AB ile  yürütülen müzakerelerin amacı  tam  üye­liktir.  Hedefimiz Cumhuriyetimizin  100. yıldönümünü  AB üyeliği ile taçlandırmaktır" denildi.

-"Yeni bir anayasa yapılmalı"

62. Hükümet programında,  mevcut  anayasanın, milletin ulaştığı  olgunluğa, sahip  olduğu beklenti,  talep, anlayış ve hedeflere dar geldiği, eski anlayış ve yönetim araçlarının, yeni Türkiye'ye  uyum sağlayamadığı vurgulandı.

Milli  irade­nin  kendini gösterdiği  zamanlarda, anayasa gerekçe  göste­rilerek darbeler  yapıldığı, farklılıklar düşman kabul  edilip, tek tipçi  bir toplum yaratılmaya çalışıldığı anımsatıldı.

1982  Anayasası'nın,  darbe  ikliminin  anayasası olduğu, Türkiye'ye dar geldiği konusunda, toplumun her kesiminde ciddi  bir mu­tabakat  bulunduğu ifade edildi.

Mevcut anayasanın, demokratik denge ve denetim araçlarına sahip olduğu, temel mantığının, vesayetçi yapıların  milletin  iradesini denetim altında tutması olduğu vurgulandı. Katı  merkeziyetçi  yapısının  katılımı engellediğine işaret edilen programda, yeni anayasaya dair şu değerlendirmeler yapıldı:

"Biz, topluma dayatılan, dışlayıcı, toplum mü­hendisliğine dayanan  bu anayasanın  yerine  yeni  bir anayasa yapılması  gerektiğine  inanıyoruz. Yeni Türkiye, toplumsal barışın  ve dinamiklerin önünü açan, yüzü  geleceğe dönük bir anayasayı  gerektirmektedir. Milletimizin güven duyacağı,  milletimizin demokrasi, refah, güç ve gelecek beklentilerini ve taleplerini karşılayacak  bir yeni ana­ yasaya ihtiyaç bulunmaktadır. Yeni Türkiye'de  artık  sivil,  katılımcı, çoğulcu,  özgürlükçü bir demokratik ve sivil anayasa vaat olmaktan çıkarılmalıdır. Yeni Türkiye, sivil ve demokratik yeni anayasası ile yönetilmelidir. Geçmiş  hükümetlerimiz döneminde olduğu gibi 62. Hüküme­timiz  de sadece  AK Parti'nin değil  bütün siyasi partilerin ve sivil toplum unsurlarının beklentisi  olan  bu vaadi gerçekleştirmeyi ana hedeflerinden birisi olarak görmektedir. Yeni bir anayasanın gerekliliği konusunda oluşan geniş toplum­sal uzlaşmayı, yeni anayasa  konusundaki vaadimizin en temel meşruiyet  kaynağı olarak görüyoruz. Hükümetlerimizin  inisiyatifiyle  gerçekleştirilen  2004,  2007 ve 2010  anayasa değişikliklerinin; ayrıca Meclis'te oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarının, yeni anayasa için zemin hazırladığına inanıyoruz. Kapsayıcı,  kucaklayıcı,  bütünleştirici, özgürleştirici sivil bir anayasa hazırlamak için esasında önümüzde hiçbir  engelin  olmadığını  görüyoruz. Bu çerçevede,  milli iradeye rağmen  üretilen kırmızı  çizgiler anlayışının, yeni anayasa için engelleyici bir faktör  olarak  gösterilmesini kabul  etmediğimizi belirtmek istiyoruz. Önceki hükümetlerimizde olduğu gibi 62. Hükümetimizin de bu  konuda temel  olarak  kabul  ettiği  kıstasların,  birisi haklar ve hürriyetler,  diğeri de toplumsal beklentiler  olmak  üzere, iki ayağı vardır. Yeni Türkiye'nin yeni anayasasında her türlü temel hak ve hür­riyetin, demokrasinin, hukukun üstünlüğü ilkesinin ve düşünce ile inanç özgürlüğünün temeli, toplumsal  meşruiyet olacaktır. Diğer  yandan, bireysel hak ve özgürlükleri esas alırken,  Tür­kiye'nin  son  12  yılda  her  alanda  kat  ettiği  mesafe  ve artan toplumsal beklentiler  yanında, başta BM  İnsan Hakları  Bildirgesi ve Avrupa  İnsan  Hakları  Sözleşmesi gibi ta­raf olduğumuz uluslararası  normları gözeten  demokratik bir anlayışa sahip olmamız da bir zorunluluktur. Yeni anayasanın şekil açısından kısa, açık ve her vatan­daş tarafından anlaşılabilir  olması  da hedeflerimiz arasındadır. Yeni anayasa, ortak  aidiyetimizi en geniş kapsamıyla  benimse­yen, eşit vatandaşlık anlayışını  kendisine temel  kabul eden  bir anayasa olmalıdır."

-"Çözüm süreci bölünmenin değil birleşmenin anahtarı olacak"

62. Hükümet Programı'nda, toplumsal bütünleşme ve çözüm sürecine de yer verildi.

Vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini geliştirmek, kimlik ve aidiyet sorunlarını ortadan kaldırmak, ayrımcılık  ya­pılmaksızın  tüm  kesimlere siyasi katılım  kanallarını açmak, ortak aidiyet temelinde herkesi eşit vatandaş  olarak konumlan­dırarak  ulusal  bütünleşmeyi sağlamanın,  yeni Türkiye'nin  inşası açısından  son derece önemli olduğu bildirildi.

AK Parti hükümetlerinin, iktidara geldiği ilk günden itibaren ret, inkar  ve asimilasyon  politikalarına son  vererek hak  ve özgürlükleri tüm yurttaşlar için eşit düzeyde  gerçekleştirmeye ça­lıştığı ifade edildi.

Doğu  ve Güneydoğu'da, yatırım  teşvikleriyle, kamu yatırımlarıyla, özellikle eğitim, sağlık ve sosyal yardımları destekleyip, kayıpları  telafi etmenin gayretinde olunduğu vurgulanan programda, bu çerçevede yapılan çalışmalar hakkında bilgi verildi.

Yürütülen bu  çalışmalarda esas ilkelerinin,  toplumsal  birlik ve bütünlüğü daha da sağlam hale getirerek  güçlü Türki­ye'nin  atağa  kalkmasını sağlamak  olduğu belirtilerek, şöyle devam edildi:

"Bu anlayışla,  61. Hükümetimiz döneminde başlatılan çözüm süreci Türkiye'nin aydınlık geleceği açısından  hayati önemdedir. Bu doğrultuda, 61. Hükümetin başlattığı  ve çıkarılan  çerçeve yasa ile birlikte artık devlet politikası haline gelen Çözüm süre­cini daha güçlü  bir şekilde sürdürmek için ilgili tüm kurumları etkili  bir şekilde  koordine etmeye,  çözümün ivedilikle sağlan­ması için gerek duyulan yeni yöntemleri devreye sokmaya ve en önemlisi  toplumun her kesiminin bu sürece sahip çıkmaları için gerekli çalışmaları yapmaya devam edeceğiz. Hükümetimiz döneminde bu süreç yine aynı sorumluluk  bi­linciyle ele alınacaktır. 62. Hükümet olarak çözüm süreci kapsamında yeni yol harita­sının hedeflerini; terörün bitmesi, silahsızlandırma, toplumsal hayata kazandırma ve demokratik siyasete katılımın önünü aç­mak şeklinde  koyacağız. Çözüm süreci, bölünmenin değil birleşmenin, küçülmenin de­ğil büyümenin, parçalanmanın değil  bütünleşmenin ve kalıcı bir bölgesel güç olabilmenin yegane anahtarı konumundadır. Çözüm süreciyle,  makbul vatandaşlık kurgusunu  bozup  eşit vatandaşlık ve ortak  aidiyet  anlayışını  hayata geçirmeyi  hedefledik. Bu süreç, toplumda psikolojik  restorasyon yaparak,  yeni bir aidiyet  bilincini  ortaya  çıkaracak ve tahkim edecektir. 62.  Hükümet olarak  bizler, Türkiye'nin kaderini  değiştirecek bu Kardeşlik Projesine dört  elle sarılmaya  devam edeceğiz."

-"Yargının bağımsızlığı kadar tarafsızlığı..."

Programda, yargı alanında yapılan çalışmalar da yer buldu.

Yargı hizmetlerinin hızlandırılması için elektronik tebligatın  yaygınlaştırılacağı,  yargı hizmetlerinin kalitesini  artıracak  olan  adli ve idari  yargı istinaf mahkemelerini süratle  hayata geçirilmesinin hedeflendiği bildirildi.

2002'den bu yana  hakim-savcı sayısında yaklaşık yüzde 50 artış sağlandığı belirtilen programda, önümüzdeki süreçte 100 bin  kişiye düşen  hakim  sayısının  AB ortala­ması olan 20, savcı sayısının  ise AB ortalaması  olan 1O seviyesi­ ne çıkartılmasının hedeflendiği vurgulandı.

Yargının  bağımsızlığı kadar  tarafsızlığının da hayati öneme sahip­ olduğuna işaret edilen programda, şöyle denildi:

"Yargı alanındaki temel  sorunumuz, bazı yargı mensupla­rının  siyasi-ideolojik  bir misyon  üstlenmesi   ve  hakem  olma vasfını yitirerek taraf haline gelmesidir.  Demokratik bir ülkede bireyi devlete,  özgürlüğü güvenliğe  ve adaleti statükoya üstün tutmak hepimizin ortak  ideali olmalıdır.Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hukuk devletinin en önem­li vasfıdır. Yargının  bağımsızlığı ve tarafsızlığı, yargı görevi ya­panların  anayasa,  kanun ve hukuka uygun  vicdani  kanaatlere bağlı olmayı,  bunun dışındaki bütün  bağlılıkları  reddetmeyi gerektirir. Yargı görevi yapanın  anayasa, kanun  ve hukuka bağ­lılık dışında başka  bir  bağlılıkla  hareket  etmesi,  yargının  ba­ğımsızlığını da tarafsızlığını  da yok eder. Yargının  bağımsız ve tarafsız olması,  yargı üzerinde  kurulmak istenen  vesayetlerin  yok edilmesi,  yargının  milletin  yargısı ol­ması için yapılması gerekenleri  tereddütsüz yapmak  hükümeti­mizin ana öncelikleri arasında  yer alacaktır."

- TBMM

Kaynak: AA / Politika

Ahmet Davutoğlu Ak Parti Türkiye Politika Güncel Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title